Anne

Anne Benim Neden Anlamım Yok?

AnneAna dili: kişinin öncelikle annesinden, sonra da aile ve toplumsal çevresinden edindiği iletişim aracıdır. Dünyayı ana dilimiz sayesinde tanırız. Öncelikli kaynak annemizdir. Anne bize hayatı öğretir. Her şeyin anlamını öncelikle ondan alırız. Daha sonra ailenin diğer üyeleri ve toplum gelir. İsimler ve anlamları bize çevremiz tarafından verilir. Hayatın ve içindekilerin anlamlarını başkalarından öğreniriz.

Hayat sadece bir isim midir? Bu soruya gelene kadar birçok eleştiri ve sorgulama yaptım. Hayatın anlamını ararken, anlamın anlamına ve anlam arama yöntemine dışarıdan bakmaya çalıştım. Sonuçta şöyle düşündüm: bir şeyin anlamını bilmiyorsak onu başkalarından öğreniriz. Kendimiz bulamayız. Bir sözcüğü ele alalım. Başka biri onu bir yere yazmamışsa, ya da bize söylemiyorsa anlamını nereden bilebiliriz? Kendimiz anlam üretebilir miyiz? Anlamını bilmediğimiz bir sözcüğe değil de, anlam vereceğimiz bir işarete anlam üretebiliriz. Ancak bu, hayat ve diğer tüm mevcut sözcükler için geçerli değildir. Mevcut olanlar için anlam ortak dilde kararlaştırılmıştır.

Toplumun diğer üyelerine ait olmadıkça anlam bir şey ifade etmez. Biz hayatın anlamını açıklasak da, anlam diğerlerinin kabul edeceği ölçüde geçerlidir. Ayrıca, halihazırda dilde olmayan yeni bir anlam üretmemiz de mümkün değildir. Sadece mevcut olanları benzetebiliriz. Dil içerisinde bir keşif ya da icat yapamayız. Bu halde hayatın anlamını aramak, toplumun ona yakıştırdığını aramaktan başka bir şey olamaz. Bireysel anlam arayışı, kişi dil yapısına tek başına müdahale edemeyeceği için olanaksızdır.

Hayatın bir isim olduğunu düşünebiliriz. Hayat, diğer her şey gibi, “öncelikle” bir isimdir. Özellikle de, benim şu an yaptığım gibi, iletişim olanaklarını kullanırken. Hayatın daha felsefi bir anlamını aramak, ancak onun öncelikli niteliğini, dilsel varlığını fark ederek mümkün olabilir. Önce, düşünmeye dair her şeyin sağlayıcısı olan dilsel varlığımızı düşünüp, ardından felsefe yapmalıyız. Yeni bir anlam icat edemeyeceğimizi, sadece ortak dil ürünlerimizi sergileyebileceğimizi fark etmeliyiz. Aksi halde: anlam icatlarıyla felsefe tarihine geçen anlaşılması zor filozoflardan oluruz.

Elimizde bir isim olarak kalan hayat: doğumdan itibaren öncelikle annemizin, sonra da çevremizdekilerin anlam verdiği bir işaretten ibarettir. Bu işaret çeşitli dillerde farklı söyleyişlere sahip olsa da, “insan dili”nde benzer anlamdadır. İnsan dilinin sahip olduğu evrensel dil yapısı, insanlığın yaşantısı ile şekillenmiştir. Onun çevresince şekillenen bu yapıyı, üyeleri olan bizler de toplumsal çevremizden ediniriz. Her zaman bir biçimlendirme yaşarız. İnsan ya da insanlık, anlamı daima çevreden ediniriz.

Anlam edinemeyen de filozof olur. Aynen insanlık gibidir. Çevresince şekillendirilemeyen, kuralların işlenemediği, anlamların verilemediği insan kendince bunu aramaktadır. Bunca yıldır filozofların hayatın anlamını araması genellikle buna bağlanabilir. Anlamlardan şüphe duyanlar, klasik insan tipinin dışında, anlamlardan azade biçimde yetişmiştir.Filozofların biyografilerine baktığımızda genellikle böyle bir durum görülür. Düzenin kurallarına uydurulamamış, çevresince eğitilememiş, anne- baba problemleri olan. Annesince ya da toplumunca anlamları verilemeyen kişiler, kendi anlamlarını aramaya çalışmışlardır. Annesizlik filozofu ve insanlığı anlam yolculuğuna çıkaran eksikliktir.

Ben de bu tarz bir çevreye mensubum. Hayatım klasik aile yapısından uzak, annesiz biçimde şekillendi. Kendimde örneklediğim felsefeme göre: gerekli anlamları edinememiştim. “Gerekli” sözcüğü tabi ki, beklenen veya klasik düzene atıf yapar. Buradan kasıt: normal biri olmak için gerekli koşulların oluşmamasıdır. Annem anlamları verememişti. Düzgün bir aile olmadığı için çevre beni şekillendiremedi. Bu durum çoğu insana talihsizlik gibi gelebilir ancak daha önce de söylediğimiz gibi: doğada insanı oluşturan da böyle bir durumdur. Anormal tecrübeler, düzenin dışındaki farklılıklara yol açan ilk etkidir. Sıradan olanı yönlendiren mutasyonlardır.

İnsanoğlu da bu anormal anlamsız kalışın ürünüdür. Bir vakit geldiğinde çevresi onu mevcut gidişata uyduramamış, anlamlarını verememiştir. İnsanlık tarihi incelendiğinde görülecektir ki: insan doğa karşısındaki zor durumunu aşmak için başta dil olmak üzere bugünkü yeteneklerini edinmiştir. Annemiz doğa, bizden uzaklaşmış, besleyip büyütemediği için anlamları kendimiz oluşturmak zorunda kalmışızdır.

Bu kötü bir şey midir, tartışılır. Bugünkü “düşünen insan” kendini doğanın acımasız koşullarına borçludur. Uygarlık dediğimiz şey yaban hayatında kendine yer bulamayan insanın arayışıdır. Doğa insana anlamını verememiş, insan da bunu kendince oluşturmaya çalışmıştır. Bizi besleyen doğa ana, bir zaman geldiğinde artık beslemez olmuş, çevremiz verimsizlik ve güvensizlik nedeniyle tehlikeli bir hal almıştır. İnsanlar da anlamsız çevreden, kendi anlamları için yolculuğa çıkmıştır. Aynen filozofların yaptığı gibidir. Toplum filozofu, ya da hayatın anlamını sorgulayan herhangi birini eğitememiş, düzene uyduramamıştır. Filozof da kendi zorunlu yolculuğuna çıkmıştır.

İnsanın anlam arayışı ile filozofun anlam arayışı benzer köklere dayanır. Temelde “anasızlık” diyebileceğimiz bir problemin sonucudur. Ana dediğimiz, bizi meydana getiren tümel, parçası olduğumuz bütündür. Tabi ki, bütün tamamıyla yok olmamıştır. Ancak insanı düzene katamamıştır. Olağan gidişatın dışına çıkaran bir disiplinsizliğe yol açmıştır. Bu disiplinsizlik, hayata farklı bakış açıları getiren “hatalı” insanlığı ve felsefe yapan insanları ortaya çıkarmıştır. Tabi bunun dereceleri apayrı düzeylerdedir. Kimi insan sadece kendi sorunlarını irdelerken, kimisi de bütün hayatın anlam arayışına çıkar.

Halk hikayeleri, atasözleri, edebiyatmitoloji, inançlar, felsefe hep bu arayışın ürünüdür. Nereden geldiğini, ne anlamı olduğunu sorgular. Anlam verebilmek içindir. Anlam arayışım da böyle bir çabadır. Yukarıda da söylediğim gibi: herhangi bir anlam, anlayacak olanlara bağlıdır. Niyetim: olmayanı oldurmak, yenilikler türetmek değil; hepimizi daha mutlu edecek farklı bakış açıları sergilemektir. Aynen insan hatası filozofların yaptığı gibi. Bakınız:  dmy.info/anlam-arayisi 

Leave a Reply