Bir bebeği sevmek insana ne kazandırır? Maddi bir edim beklemediğimiz aşikar. Ancak bir getirisi olmasa da bebekleri sevmekten geri durmuyoruz. Bize yakın olan insanlardan diğer insanlara, oradan da diğer canlılara, göreli biçimde uzayan bir sevgi zinciri var. “Bebekleri seviyoruz.” Yakınında bulamayan, ya da kendi bebeğini yapmayı düşünmeyen kişiler aksi görüşte olabilir. Ancak çoğunlukla olan bir şey var ki, dünyaya yeni gelmiş bireylere şefkat duyuyoruz. Onları kucağımıza almak keyif veriyor. Bakmak, izlemek bile başlı başına bir uğraş.
İnsanlık büyük bir organizmadır. Dokular, hücreler, organlar ve de ayrıyeten atomlar derken bir mekanizma ile karşı karşıyayız Hepimiz bir şeylerin birleşimiyiz. Birey olarak bir bütün olduğumuz gibi, insanlık ve hayat olarak da birlikteyiz. Hatta büyük olasılıkla her şey bir şeyin parçasıdır. Biz kendimizle sınırlı olan tarafına bakalım ve yeni insanlarda bütünü görmeye çalışalım.
Bebekler hiçbir savunmaya sahip olmadan doğuyorlar. Hayata dair herhangi bir yetenekleri yok. Bize güvenerek geliyorlar. En az 8-10 yıl kendi başlarına hareket edemiyorlar. Yıllar süren bir sözleşme sürecinde, bizim onlara sahip çıkmamıza karar verilmiş. Böylelikle kendilerini geliştirecekler, onlara önceki kültürü aktarabileceğiz. Ondan sonra, en büyük görevlerini, hayatı yeni insanlara aktarmayı devralacaklar. Tamamen kendinden öncekine güvenmekle ilgili bir süreç. Birbirimizi sevmek ve güvenmek yoluyla insanlık bütününü yaşatıyoruz. Bir kişinin savunmasız biçimde yaşayacağı kısa hayatı zamana yayıyoruz. Bak: dmy.info/insan-olmak
Bebekler onlara bakacağımızı bildiklerinden rahat rahat gelişiyorlar. Ağır ağır öğrenerek bizi yaşaymak için büyüyorlar. Daha sonra bayrağı devralıp sonrakilere iletiyorlar. Bu süreçte bizi birbirimize bağlayan şey, sevgi, diğer canlılar için de geçerlidir. Kendimizden başlayarak genele yayılan bir sevgi zinciri var. Diğer hayvanların da yavrularını seviyoruz, ancak bazılarını sevmeyebiliyoruz. Mesela bir bitkinin yavrusunu, tohumunu, sevmek aklımıza gelmiyor. Bu da “kendimiz” olabilmek için biribirimize ne kadar gerek duyduğumuzu gösteriyor. Biz “biz”i seviyoruz. Çevremizle güven içinde yaşadığımız için, sevebildiğimiz için buradayız. Bak: dmy.info/guven-guvenilirlik
Aslında bitkilere de özen gösterip seviyoruz. Fidanlara dikkat ediyoruz. Ancak “kendimiz” olmak için yakından uzağa bir yaşam döngümüz var. Biz hayatın bu tarafından sorumluyuz, her şeye de dikkat edemiyoruz. Mesela bir taşın parçalanmasına ağlamıyoruz. Atomları dağıldı hep, boşa gitti demiyoruz. Ateş yakıp ısınıyoruz, ancak yananlardan kaygılı değiliz. Çıkan duman hava molekülleri tarafından dağıtılınca da üzülmüyoruz. Çünkü, bir yere kadar görebiliyoruz. Ufkumuzu aşanlardan haberdar olamıyoruz.
Bu ve benzeri örnekler bizim nasıl bir arada olduğumuzu sergilemek içindir. İnsanın bebeğini sevip özen göstermesine ve merhamete vurgu yapıyorum. Çünkü insanı insan yapan bunlardı. Tek başımıza kalmaktansa birbirimize güvenmeyi seçtik. Bugünlere gelmemiz, bizden öncekilere güvenmemiz ve bizden sonrakilerin de bize güvenmesi ile mümkündü. Aslında tüm hayat bir sevgi hikayesi idi. Bir araya gelen atomlar, boyutlar ve anlamadığımız nice şey, birbirini kabul edeni birleşen, seven şeylerdi. Bak: dmy.info/sevgi-nedir
“Aslında tüm hayat bir sevgi hikayesi idi” bu kadar cız eden bir dümle. Harika. Evet ben de düşünüyorum düşünüyorum, tamam varım demek ki. Ama sonuç ne? Sonuç daha doğrusu başlangıç sadece bir sevgi. Yani olan biten her şey bir sevgi hikayesi. Böyle sevildiği için hayat var. Böyle sevildiği için ben de yaşıyorum atomlarım bir arada. Maddi bedenim bu boyutta şimdi. Belirzi bir süre için. Anlamlı mı anlamsız mı diye düşünüyorum ama anlamlı olmalı ya da ben anlamlı olmasına alışıyorum. Bunu istyorum. Yan taraftaki inşaatta insanlar taşları taşıyor. Neden çok mu lazım inşaatlar bilgisayarlar, neden lazım? Neden neden dedikçe yok cevap ama her şey bin anda doğan bir sevginin hikayesi ise gönlüm tatmin oluyor. Evet bu soruları bir nebze katlanılır hale getiriliyor. Yoksa yemek yemek, çam ağaçlarının büyümesinin günlük olarak fark etmenin zorluğu, neden çocuğuma bakmaktan bazen yorulsam da buna devam etmem gerektiğine dair sahip olduğum sarsılmaz inanç. Uzaktan bakınca hayal bu evren. Anıların söylenenlerin ve yazılanların enerjiye dönüşüp var olmaya devam ettiği, etten bedenimin de toprağa dönüşmesinin ardından ben deyip duran bu varoluşumun ya da bilincimin hep var olmaya devam edeceği ise işin tutar yanı. Bana öyle geliyor şu anki halimde…