Beni bu çalışmaya sevk eden şey insanın insanı yok sayması, daha da önemlisi yok etmesi üzerine konuşma ihtiyacıdır. Bu durumun hüzünlü bir şekilde yaşandığı coğrafyamızda artık bir söz söyleme zamanının gelmiş olmasıdır. Aslında bu dediklerim malumun ilanıdır, ancak insanoğlu yok oluşa gözlerini bağlayarak giderken malumun ilanı, yayımı ve haykırılması dahi az gelmektedir.
Medeniyet Mezopotamya’da başladı, burada da yok oluyor. Hayatla ve insanlıkla bağını koparmış unsurlar kendi beslendikleri bütünü yok ediyor. İnsanlar bunun farkına dahi varamazken, söyleyince de duymamış gibi yapıyorlar. Biraz duymaya başlayınca modernitenin sesini açıyorlar. Gerçekleri duymamak için tüketim avuntusunda kendilerini kaybediyorlar.
İnsanoğlu kendini bulduğu yerde kaybediyor. Dünya artık paranın etrafında dönüyor. Paraya silahlar değer veriyor. Bu silahlar coğrafyamızda patlarken söyledikleri gibi değer üretmek değil değerleri çalmak için geldikleri anlaşılıyor. Bu coğrafyada kardeş kardeşi öldürüyor. İslam’a zarar vermek için İslam devleti kuruluyor. Demokrasi için demokratlar katlediliyor. Özgürlük için ülkeler esir ediliyor. Barış için savaş çıkarılıyor. Ölümden değerini alan para sadece öldürüyor. Belki yoklukta bir kısmımız acı çekecekken paranın iktidarında herkes kaybediyor.
Bir oyun alanı kuruluyor ve buna Ortadoğu adı veriliyor. Ortadoğu oyununda tehlike altındaki varoluşumuzu anlatmak gerekiyor. Bunu da Köprü metaforuyla gerçekleştiriyoruz. Köprü insani bağlarımızı simgeliyor. İnsani bağların koparıldığını, yakınımızdan başlayarak köprülerin yıkıldığını anlatıyoruz.
Yazdığım her şeyin insanlara faydalı olduğunu ve benimle ömür boyu taşındığını gördüm. Aslında tek yaptığımızın ortak bir anlam uydurmaya çalışmak olduğunu fark ettim. Tek yaptığımız kabul edilecek kelimeleri seçmek. Bu çalışma da birlikte bir anlayış sağlamak içindir. Her şeyi birlikte yaptığımızı fark ediyor ve anlayışta yardımcı olmak için toplumla birlikte yazıyorum.
Bu çalışmada akademik üsluptan kaçındım. Halkın genelinin fark etmesi gereken unsurlara değindim. Hem de çalışmanın gelecekteki çalışmalara ancak bir önsöz olmasını diledim. Kaynaklara başvurmadım, nicel veri veya istatistik kullanmadım. Bu çalışmanın toplumsal sorunlarımıza giriş mahiyetinde olmasını hedefledim. Kardeşliğimize bir önsöz sunmak istedim.
Herhangi bir konuda otorite değilim. Memleketi kurtarma muhabbetlerinde şikayetten başka bir şey sunmayan insanımıza naçizane çözümümü yazmaktayım. Üzerime düşeni yaptığımı sanmıyorum, zira ülkemdeki her sorundan, insanlığın sorunlarından sorumluyum. Bu sorumluluk duygusunu hissetmediğimiz sürece çözüme ulaşmayacağımızı da belirtmeliyim.
Karşılaştığım her şeye teşekkür ederim. Yaşadığım şeylerin ifadesini veriyorum. Tabi ki hepsi benim fikrim değil, sadece aracıyım. Hayat bana ne gösterdiyse onu iletiyorum. İnsana insandan bildiriyorum.
Köprü- Toplumsal Sorunların Çözümü
1-Köprü- İnsani Bağ
İnsana özgü sorunların iletişim sorunları olduğu savından hareketle bir yazı dizisi oluşturuyoruz. Hayatın genel görünümünü soruşturduktan sonra Türkiye örneğini ve eğitimin mahiyetini vurgulayacağız. Toplumsal sorunların çözümünde insani bağın fark edilmesi için çalışacağız. İlk aşamada hayati bağları tasvir etmeye, daha sonra toplumsal grubumuzdaki örneği incelemeye ve sonuç olarak da eğitimin toplumsal sorunlara getirdiği çözümlere odaklanacağız. Kurduğumuz bağları “köprü” mecazıyla simgeleyeceğiz. Toplumsal sorunların çözümü için köprü yapmayı anlatacağız.
2-Hayat Bağları
Hayat bağlanmaktır. Her şey bağ kurarak var olmuştur. Bağ maddi düzeyde olduğu kadar manevi düzeyde de vardır. Maddenin temel yapı taşları birbirine bağlıyken, toplumun yapı taşları olan insanlar da birbirine bağlıdır. İnsan olmak diğer insanlarla bağlı olmak iken bir atom da anlamını diğer atomlarla alır. Bir şeyin anlamı diğer şeylere nazaran kararlaştırılır. Bir şeyin durumu da bağlı oldukları tarafından nitelenir. Bağ varlığın temeli iken, anlam bundan azade değildir. Hayattaki her şey diğer şeylerin referansıdır. Diğerleriyle temelden ve ezelden ilişki içindedir ve geleceği için de bağlı kalır.
3-Kendimizle İlgili Sorunlar
Küçük gördüğün su damlası dağları yerinden oynatıyor. Yüz çevirdiğin rüzgar biraz ileride fırtınalar koparıyor. Hor gördüğün toprak senin kibrini ve dağları birlikte taşıyor. İnsan diğer her şeyle savaşırken güçsüz kaldığını fark etmiyor ve ilginç şekilde en çok kendinden korkuyor. Bir de her şeyi ezerken en çok kendini eziyor. Hiçbir şeyi anlamıyor, ama en çok da kendinden haberi yok.
4-İnsanlıkla İlişkimiz
Fenerliler Beşiktaşlıları, Karslılar Erzurumluları, Gürcüler Ermenileri sevmiyor. Peki neden Yeni Zellanda’daki birilerinden değil de sokakta gördüğümüzden nefret ediyoruz? Bireysel olarak tanısak seveceğimiz insanlara çizdiğimiz hayali sınırların dışında kaldıkları için nefret duyuyoruz. Gerçek kötülerden değil de sınır çizebildiklerimizden nefret ediyoruz. Başka şehirde doğmak, başka dinde yetiştirilmek, başka bir müziği sevmek, saçın ve suratın farklı görünmesi veya derinin rengi gibi rastgele sebepler nefret doğuruyor. Ön yargılarımızla insanın elinde olmayan sebepleri düşmanlık sayıyor ve nefretimizle kör oluyoruz. İnsan olmayı erdem sayarken bunun içindeki grupları ayrıştırmaktan geri durmuyoruz. Sınırların sadece içimizde olduğunu fark etmiyoruz.
5-İnsan Ne Yapar?
İnsanın bu alemde ne yaptığı, neyle uğraştığı konusunda ortak bir görüş yoktur. Zaten insan dilinin yoksulluğu içinde sadece yakıştırmalar yapabiliyor ve gerçeği sadece ima edebiliyoruz. Mecazlar ve edebi söylemler aracılığıyla felsefe yapmakta diretiyoruz. Bunun farkına vararak Anlamın Anlamı adlı yazı dizisinde anlamın göreli olduğunu, ancak her şey ne yapıyorsa insanın bundan bağımsız olamayacağını ifade etmiştik. Tarih her şeyin bir iş üzerinde olduğunu göstermiştir. Her şey meşguldür. Her an bir şeyle uğraşırız. Boş durmak edebi bir söylemdir. Sanki kaçınılmaz şekilde oyalanıyoruz.
6-İnsanın İhtiyacı Nedir
İnsan nüfusunun %60’ı evinde tuvalete sahip, %40 değil ve %14 halen açığa yapıyor. %80’inin ise bir cep telefonu var. Tuvaletin insanlık kadar eski, cep telefonun insanlığın yok oluşu kadar yeni olması göz önüne alınınca insanlığın ihtiyaçları hakkında şüpheye düşmemek elde değil. İnsanın ihtiyaçlarının insanlıkla birlikte değiştiğini görmekteyiz.
7-İnsanlarda Eşitsizliğin Kaynağı
Toplumsal bir canlı olan insanın temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra statü edinmeye çalıştığını anlattık. Statü kaygısı çoğu zaman temel ihtiyaçların, hatta hayatın önüne geçebilmektedir. Temel ihtiyaçtan gayrısı ise belirli değildir, toplumun gidişatına göre bambaşka olabilir. Temel ihtiyaçlarını karşılayan insanın oyalanma şekline göre ihtiyaçlar türer ve eşitsizlik artar. Bu eşitsizlik iş bölümünün ve birey olmanın doğal bir sonucudur.
8-Kötülüğün Kaynağı
İyi ve kötü varsayımlara bağlı değerlerdir. Genel olarak bir kötüden bahsediyorsak bu bizim bağ kurduğumuz bütüne uyumsuz olandır. Bağımız aile, millet, ırk, insanlık olabilir. Gündemdeki kötüler ise çoğunlukla toplumun değerlerine aykırı gördüklerimizdir. Toplum olmaya aykırı hareketler, toplumsal bağlara zarar veren eylemler kötülük olarak algılanır. İyi veya kötü bütünün yargılarıyla kararlaştırılırken, bütünle bağ zayıf olduğunda insan kötü olabilir.
9-Geçmişle Barışmak
Ne yaşadıysak oyuz. Geçmişimiz kişiliğimizdir. Yanlışıyla doğrusuyla, yaşadıklarımızdan kalana kendimiz diyoruz. Kötü yaşantıları reddetmekle değişmiyoruz. Aksine, kötü yaşantıların tekrar edilmesine zemin hazırlıyoruz. Hataları unutmak almamız gereken dersten feragat etmektir. Geçmişi reddetmek daha iyi bir gelecekten vazgeçmektir. İnsan geçmişinin bir ürünüdür. Geçmişi kabul etmeli, geleceğin onun üzerinde yükseldiği bilinmelidir.
10-Zaman Yanılgısı
Kişi bir ömrü geride bıraktığını düşünüyor. “Ben” diye bir şeye o kadar inanmış ki giderken hayatının kısalığına üzülüyor. Zamanın geçtiğini sanıyor, halbuki geçen bir şey yok. Geride kalan bir tarih olduğunu varsayıyor. Geride bir şey kalmayacağını anlamıyor. Görüntüsünü saatlere, yıllara, çağlara bölüyor. Günlere ve devirlere bir de isim veriyor. Halbuki ne geçmiş ne de gelecek bölünemiyor ve daha önemlisi, tüketilemiyor.
11-Tarihin Gidişatı
İnsan yok olduğunda dışarıdan bakanlar “kendi etti, kendi buldu” diyecek. Tarihi bütün olarak görebilenler tam olarak kavrayacak. Neden yok olduğumuzu anlamayacağız, ancak neden yok ettiğimizi sorgulamadığımız için bize müstahak. Muhteşem zekamız sadece küçük olaylar içinde sebep sonuç ilişkisi kurmamıza yarıyor. Bütünü görmüyoruz, “ben”den, bizden ve bütün bir tarihten daha büyük bir şey olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Tarihin gidişatını bencilce yorumluyoruz.
12-Gelecek Tasarımı
Varlığın bütünüyle olan bağımızı gözden kaçırdığımız gibi zamanın bütünüyle olan bağımızı da gözden kaçırıyoruz. Bir olayı başlangıcını ve sonunu ele alarak değerlendirirken bir hayatı başlangıcını ve sonunu görmeden değerlendirmeye çalışıyoruz. Hayatın bütününü göremediğimiz gibi, hayatlarımızı da bir dönemle veya sadece birey denen sınırlamayla değerlendiriyoruz. Geçmişimizi reddettiğimizi söylemiştik, geleceği de reddetmekteyiz. Geçmişten hoşlanmayabiliriz, ancak iyi olabilecek bir geleceği nasıl reddedebiliyoruz?
13-Ben Merkezli Evren Modeli
Avrupa dünya merkezli evren düşüncesinden güneş merkezli modele geçtiğini söylese de merkeze başka bir şey koymuştur. Dünyayı ve insanı es geçip merkeze “ben” konmuştur. “Ben” ve özel teşebbüs gelişmenin, bilimin ve başarının anahtarıdır. Gelişmişlik özel teşebbüsün tezahürüdür. İnsanın genel olarak hususi bir gayesi var iken Avrupa bunu azami düzeye çekmiştir.
14-Acı ve Gelişme
Bazıları gelişmişken bazıları geri kalmıştır. Bazısı daha güçlüyken, diğerleri zayıftır. Acı çekenlerin yanında rahat yaşayanlar vardır. Yine de hayat adaletsiz değildir. Yaşamak bir tercih meselesidir. Epey uzun zamandır tecrübe ettiğimiz bu hayata güvendiğimiz için devam ediyoruz. Bir nedenselliği göremesek de benimsiyoruz. Her şeyin karşılığı olduğunu düşünüyoruz. Farklı dinler, diller ve felsefeler aracılığıyla farklı taraflarını tarif etmeye çalışıyoruz. Acıya ve rahatlığa razıyız. Kötülüğü iyilik var diye kabul etmişiz. Güçlüyü ve zayıfı birlikte seviyoruz.
15-Yok Etmek ve Yok Olmak
Almanlar on milyon Avrupalıyı öldürünce olay olmuştur. Belçikalılar on milyon Kongoluyu öldürünce bahsi bile açılmamıştır. Bir bomba Pakistan’da patlayınca haber olmaz, ancak batıda dedikodusu manşetlerdedir. Savaş haberdir, çevre kirliliği değil. Zenginlik gündemdedir, kaynaklar değil. Cinayetten konuşmak cehaletten daha ilginçtir. Merhamet göstermeliktir, yalnızca itiraf edilmez. Bu yüzden haksızlıkla dolu bir hayata ve hiç de hoş olmayan bir yok oluşa sahibiz.
16-Kötülüğün İlginçliği
Hayat görüntüsünde çoğumuz güzel poz vermeye çalışıyoruz. Belki iyi değiliz, ancak öyle hatırlanmak istiyoruz. Bazılarımız poz vermeyi sevmiyor, yüzü asık. Kimi arkadaşlar da başkası güzel çıkmasın diye uğraşıyor. Boynuz yapıyor, meşgul etmeye çalışıyorlar. Onlara “kötü” insanlar diyoruz. Hayat görüntüsünde “kötü” çıkıyorlar.
17-Son Beklentisi
Ünlü bir kitabın dizisi çekilmiş. Gelecek sezonları bekleyemedim, sonunu merak ettim. Acaba eser nasıl bitiyordu? İnternetten öğrendim, ancak pek anlamadım. Eserin sonuna kadar karakterler, mekanlar, olaylar değişmişti. Elime geçenin ne anlama geldiğini anlamıyordum. Sonunu öğreniyordum, ama kavrayamıyordum. Sonuca fazla odaklandığımı, bu esnadaki yaşantıyı ihmal ettiğimi fark ettim. Eser sondan ibaret değildi. Hayat da değil.
18-Çizgisel Tarih Gezegeni
Bir grup zavallı uzayda sürüklenen bir kayayı kendine gezegen eylemek zorunda kalmış. Bu gezegende diledikleri gibi koşturup eğlenmişler. Sonra can sıkıntısından mı bilinmez, gelişme diye bir şey uydurmuşlar. Kayayı hareket ettiren kendileri değilmiş. Buraya nasıl geldiklerini, neden var olduklarını bile çoktan unutmuşlar. Buna rağmen havaya girmelerine herkes şaşırmış.
19-Dünyanın Bu Tarafı
Bütünlük içinde yaşamak ve işbirliğini fark etmek üzere çıktığımız yolculukta genel bir görüş için on iki yazı yazdık. Şimdi yakın çevremizi ve özellikle ülkemizi örnekleyelim. Yeryüzünün köprüsünde insanlığı görmeye çalışalım. İnsani bağı ve köprü kurmayı dünyanın ortasında değerlendirelim. Bütünü fark edelim ve artık sakin olalım. Bunu dünyanın bu tarafından, yani yakından başlatalım. Bakalım hayat içinde bulunduğumuz bedenden nasıl görünüyor.
20-Osmanlı Örneğiyle Hukukun Önemi
İnsanlığın bütünlük sorununu yakın örneklerde görmeye niyetlendik. Türkiye kültürler arası bir köprü olduğu için elverişliydi. Türkiye’nin batılılaşmaya çalışan bir İslam ülkesi olduğunu biliyoruz. Üstelik doğulu milletler arasında batılılaşmayı ilk deneyen ve hala batılılaşamayan bir toplum olarak dikkat çekmektedir. Bir imparatorluğun bakiyesi olması da politik felsefe ve kültür çalışmaları açısından Türkiye’nin çalışılmasını gerekli kılar.
21-Yeni Normlar
Siyasetin yapabileceği en kolay ve önemli şey hakların teslim edilmesiydi. Hakkın verilmediğini düşünen birey topluma faydalı olmaz. İstihkakını alamayan parçalar büyük bütünü ilerletemez. Aydınlanmanın kitlelere ulaştığı Avrupa ilerlemiş ve biz geri kalmıştık. Doğuda da zeka, cesaret ve yetenek vardı, ancak fark kitleleri aydınlatmaktaydı. Demek ki toplumun parçaları payına düşen aydınlanmayı alamadı. Ya da daha önemlisi toplum bir şey istemedi. Batı acılara isyan edip hakları için savaşırken doğu henüz o kadar rahatsız olmamıştı.
22-Beka Sorunu
Toplum 1910-1923 arasında ölüm kalım mücadelesi vermekteydi. Nasıl bir mücadele olduğunu aklınıza gelen en kötü şekilde hayal ediniz. Zira bu dönemdeki travmayı günümüzün koşullarında tasavvur etmeniz çok zordur. Kayıplar ve sınırlar son raddeye ulaşmış, vatanı, yani evi korumak için nesiller kendini feda etmiştir. Her evde bir ölüm, her yerde yokluk, her zaman sürecekmiş gibi bir mağlubiyet mevcuttur. Türkiye’nin beka sorunu işte bu travmadan kaynaklanmaktadır. Toplum bu travmayı halen atlatamamıştır.
23-Yüzde Doksan Dokuz
%99 Müslüman, ama her halde sokağa çıkmıyorlar. Güneşli bir günde iyilik görmeyeli epey oldu. Camiler boş, hocalar da bu durumdan rahatsız değil. Ahlak karmaşası haline gelen trafikte beş dakika mücadele ettiğinizde %99’un bir yerlere gizlendiğini düşünüyorsunuz. %10’a da razı olacaksınız, ancak göremiyorsunuz. Büyük olasılıkla sizin gözlerde sorun var.
24-Kendini Kandıran Ülke
Galaksinin uzak ve önemsiz köşesindeki gezegenin merkezinde bir ülke varmış. Her açıdan ortalama bir ülkeymiş. Ancak diğer ülkelerden daha iyi ve üstün olduklarını iddia ediyorlarmış. Çevre ülkeler bu duruma sevinmişler. Çünkü bir kere kendini kandırdın mı gerisi gelir. Gelişmenin önündeki en büyük engel kendini kandırmak olduğundan bizim ülkenin gelişmesine imkan kalmamış. Herkes gelişmiş, ancak bizim ülke yerinde saymış. Hedefe vardığını ilan ediyorsan bir yere gitmiyorsun demektir.
25-Memleketin Hali
Birkaç aydır insanın fark etmesi gereken bağları ve iletişimi tartışmaktayız. Tüm bunları örneklemek için ülkemizi ele aldığımız yazılar da yazdık. Uzağa gitmeden, kendimizden örnekler verdik. Ne yazık ki soruşturmalarımızın ve felsefenin kıymete haiz olmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Biz yine de hayatta karşılaştığımız sorunları çözerek bir sorun çözme etkinliği olan hayatın özüne dair iş yapmış olmak niyetindeyiz. Memleketin halini de bu yüzden nazara almak durumundayız. Burada doğmuş ve bu sorunla karşılaşmışsak, bunu çözmeliyiz. Vatan bizim bedenimizden bir parçadır, onun sorununu çözüp diğerlerine geçmek bize sağlıklı bir hayat verecektir.
26-Eğitim Çare mi?
Baştan beri bağlarımızın kopukluğundan, insan olmanın ayrılık sevdasından, insanlık içinde de bireyin ben yanılgısından bahsediyoruz. İnsanın iletişim sorunlarının kültür aktarımı olan eğitimle çözülmesi başlıca çözüm olarak görünüyor. Toplumdaki yanlışlıkların insan kültürünü aktarma işi olan eğitimle giderilmesi mümkündür. Ancak yanlış olan sistemde doğru bir eğitim tasarımı da mümkün değildir. Kötülerin eğitimi kötü olur. Ne yazık ki eğitim ortamında çocuklara kendi cehaletimizi tekrarlatmak dışında bir iş yapmıyoruz. Yetişkinlere ise eğitim verilmesini saçma bulmakla zaten bir saçmalığa imza atıyoruz.
27-Modern Eğitim Anlayışı
Avcı- toplayıcı atalarımızın hayata hazırlayan eğitiminden modern oyalayıcı eğitime kadar geliştik. Günümüzdeki eğitim anlayışı hayata hazırlamak bir yana, hayatın gerçeklerinden uzaklaşmaya sebep oluyor. Bilgiye kolay ulaşma çağında dar bir çerçeveyi ezberleten okul eziyet haline geliyor. Eğitimin hayata hazırlama işlevi kimsenin umurunda değil. Tüketim çağında eğitim de tüketiliyor. Öğrenciler, öğrenenler ve aydınlanmak isteyenler oyalanıyor.
28-Toplumun Eğitimi
Eğitim hayata hazırlamalı, sorun çözmelidir. Bizim gibi sonradan modernleşen toplumlarda eğitim daha da önem kazanır. Modernleşmede en başarısız toplum olduğumuz için buraya dikkat kesilmelidir. Biz modernleşmeyi ve batılılaşmayı ilk deneyen ve bunu halen tamamlayamayan bir toplumuz. Kültür değişmelerinde en önemli husus olan eğitimi beceremediğimizi buradan anlayabiliriz. Eğitimde başarısızlık da şekilcilik ve göstermelik iş anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Çocukların değil toplumun eğitilmesi gerektiğinin farkına varmadığımız için formalite halini alan okullar ile yerimizde sayıyoruz.
29-Köprü Kurmak
İnsan köprü kurar. Engelleri köprü ile aşar ve aslında kendisi de bir köprüdür. İnsan bedeni evren ile bilgi arasında bir bağlantıdır. Maddi varlığımız gıda dediğimiz organik
enerjiden alınmış, alemle bağımızı sağlamıştır. Beden bir köprü gibi sonradan yapılan bir inşaattır, asıl olay alemle bağ kurmaktır. Kimse kendi başına yaşamamıştır, insanlık kendi başına değildir ki kendi başına olmak yalnızca mecazi bir söylemdir.