Yabancılaşma Nedir Felsefe Yabancı Munch- Çığlık eseri

Yabancılaşma Nedir

Yabancılaşma Nedir Felsefe Yabancı Munch- Çığlık eseriYabancılaşma(İng. alienation; Fr. Alienatin; Al: verausserung): belli tarihsel koşullarda insan ve toplum ürünlerinin (emeğin, paranın, toplumsal ilişki sonuçlarının, insanın özelliklerinin ve yeteneklerinin) bu etkinliklerden bağımsız ve bunlara egemen ya da özlerinde olduklarından değişik biçimde kavranması. Genellikle toplumbilim,psikoloji ve felsefe terimi olarak kullanılır. Genel bir ifadeyle: bir şeyi ya da kimseyi başka bir şeyden ya da kimseden uzaklaştıran, yabancı hale getiren eylem ya da gelişme olarak tanımlayabiliriz.

Psikiyatride, normalden sapmaya işaret eder. çağdaş psikoloji ve sosyolojide, kişinin kendisine, topluma, doğaya ve başka insanlara karşı duyduğu yabancılık duygusudur. Felsefede yabancılaşma, varlıkların özne için yabancı ve ilgisiz görünmesidir. Önceden ilgi duyulan şeylere, dostlara kayıtsız kalma, ilgi duymama, hatta bıkkınlık ya da tiksinti duyma anlamındadır. Yabancılaşma, kontrol altına alınamayan içgüdüler, tutkular ve yerleşik alışkanlıklar nedeniyle, insanın kendisine, kendi gerçek özüne yabancı hale gelmesi durumunu, insana özgü özellikleri, insani ilişki ve eylemleri, insandan bağımsız olan ve insanın yaşamını yöneten şeylerin, cansız nesnelerin özellikleri, ilişkileri ve eylemlerine dönüştürme hareketi ya da sürecini tanımlar.Yabancılaşma daha özel olarak ve benliğe yabancılaşma anlamında, benin kendi özünden uzaklaşmasına işaret eder. Bak: dmy.info/empati-nedir/

Felsefede- Yabancılaşma Nedir

Yabancılaşma terimini ilk olarak Hegel kullanmış ve obje-suje ilişkisini sorgulamıştır. Hegel bir idealist olarak, özneden bağımsız bir şey olamayacağını ve gerçeğin insana bağlı olduğunu düşünüyordu. Dünyanın nesnelliğini ve bağımsızlık duygusunu da yabancılaşma diye tarif ediyordu. Hegel yabancılaşmış insanı, tarihiyle uzlaştırmak ister.  Terim Karl Marks’ın kullanımıyla tanınmıştır.  Marks’ta iki boyutlu bir yabancılaşmadan söz edilebilir. Birincisi insanın doğaya yabancılaşması, ikincisi de işçinin emeğine yabancılaşmasıdır. İkinci kullanım daha çok kapitalizm etkisindeki yabancılaşma demektir.Çalışanın çalışmayan tarafından sömürülmesi önemli nedenlerindendir.

Emek verilen ürün işçinin değil kapitalizmin mülkü olur.  Kapitalist düzende  nesnelerin sahiplenme tarzı yabancılaştırıcıdır. İşçi ne kadar çok nesne üretirse o kadar az sahiplenebilir ve kendi ürünü olan sermayenin egemenliği altına o kadar çok girer. Yabancılaşma, şuursuz eylemden türeyen ve ancak ekonomik olarak gelişmiş  insanın, şuurlu- toplu eylemiyle değiştirilebilecek, tarihsel koşulların ürünüdür. Yabancılaşma kavramı sadece ekonomik değil, psikolojik, sosyolojik sonuçlara sahiptir. Kişi önce eylemlerine, sonra tinsel özüne, bedenine ve genel olarak insana yabancılaşır. Erich Fromm yabancılaşma kavramını psikanalitik boyutuyla inceler. Yabancılaşmış insanla kapitalizm arasında bir ilişki kurar ancak kavramın aslen sanayileşmiş- modern toplumla ilgili olduğunu söyler. Sanayileşmiş çağdaş toplumun tutumları sonucunda, mutluluk: arzu edilene sahip olmak ile ölçülmektedir. Bunun sonucunda meydana gelen tüketim kültürü ile tüketimi hem özgürlüğün hem de mutluluğun tek kaynağı olur.

Tüketim bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Aşırı ölçüde tüketim ve buna bağlı üretim de bireyi yabancılaştırır. Üretim süreçlerinde birey, toplumla uyumlu olmak için, zorla kendi işini benimsemeye çalışmakta, üretim süreçlerinin bir otomatına dönüşmektedir. Çağdaş insan, işiyle, başkalarıyla ve özüyle olan ilişkisinde, kendisi tarafından üretilmiş bir dünyada ürünlerin kontrolünü kaybetmektedir. Bu sefer de ürünler ona sahip olur ve insan nesnelerin kölesi olur. İnsanın kendi kendine yabancılaşmasının kutsal biçimi dindir. Kutsal olmayan biçim ise hukuktur. Hukuk da din gibi bir düzen öngörmekte ve düzeni kurallarla denetleyerek yaptırımlar uygulamaktadır. Din kutsal bir kaynağa dayanır. Hukuk da dünyaya bağımlıdır. Egemen gücün iradesine ve bu iradeye itaat edilmesine bağlıdır. Hukuk insana yabancı bir olgudur ancak önemli olan insanı nasıl yabancılaştırdığının incelenmesidir. Bak: Bireysel ve toplumsal yabancılaşma

Yabancılaşma Nedir Felsefe Uzaylı alien

İnsanın kendini tanıyamadığı bir toplumda yaşamaktayız. Yabancı, sözlük anlamıyla, bizden olmayandır. Çağdaş hayat insanların başkasına göre yaşamasına neden olur. Kapital(ana mal) etrafında dönen bir yaşantıda, baş döndürücü bir hızla kendimizden koparak popüler olanın eksenine girmekteyiz. Eksen etrafındaki dönüş bir süre sonra çekim yasası nedeniyle büyük olana katılmak, kendini unutmak ve benden olmayanı “ben” kabul etmekle sonuçlanır. Bak: dmy.info/çağdaş yaşam nedir Bak: Birey- Toplum Açısı ile Yabancılaşma Bak: Yabancılaşma kavramı

Yabancılaşma düşüncesi içinde üçüncü bir gelenek (Kaynakta bahsedilen diğer gelenekler Hegelci ve Marksçı olanlardır.) Yabancılaşmayı bir insanın başka insanlara olduğu kadar, kendisine, kendi benine aykırı düşmesi diye tanımlayıp, bireyin gerçek beninden, özünden, saha derindeki kişiden ayrı düşmesini ise, onun başkalarının isteklerine göre eylemesi, rahatını bozmak istemesi, toplumsal kurumların baskısından kurtulamaması, sorumluluktan kaçması, dışarıdan yönlendirilmesi şeklinde tezahür ettiğini söyleyen varoluşçu gelenektir. Kirekgaard, Heidegger, Camus ve Sartre gibi düşünürlerin yer aldığı bu gelenek içinde nesnel bilgi karşısında öznel hakikati vurgulayan Kierkgaard’a göre, yabancılaşmanın temel problemi, anlamsızlık ve mutsuzluğun hüküm sürdüğü bir dünyada insanın kendi benine anlam yükleyebilmesi, kendi özüne ilişkin olarak uygun bir kavrayışa ulaşabilmesi problemidir. Yabancılaşmayı aşma ancak ve ancak inancın sıçrayışıyla Tanrı’ya güvenmek suretiyle mümkün olabilir. Buna karşın Sartre ve Camus gibi ateist varoluşçularda ise yanbancılaşma anlamdan ve amaçtan yoksun bir dünyada söz konusu olan tabi bir durum olup varoluşun saçmalığının bir sonucudur.(2005:46) Yabancılaşma temelinde kaygıyı ve endişeyi taşımakta bu psikolojik halet de varoluşçu sorgulamayı beraberinde getirmektedir. Bu durumda yabancılaşma kavramının varoluşçu felsefenin en temel sorunu olduğu açıktır. Ahmet Cevizci

Leave a Reply