Kişi bir ömrü geride bıraktığını düşünüyor. “Ben” diye bir şeye o kadar inanmış ki giderken hayatının kısalığına üzülüyor. Zamanın geçtiğini sanıyor, halbuki geçen bir şey yok. Geride kalan bir tarih olduğunu varsayıyor. Geride bir şey kalmayacağını anlamıyor. Görüntüsünü saatlere, yıllara, çağlara bölüyor. Günlere ve devirlere bir de isim veriyor. Halbuki ne geçmiş ne de gelecek bölünemiyor ve daha önemlisi, tüketilemiyor.
Hayat geçmiyor, biz geçiyoruz. Zamanın bittiğine dair inancımız ben merkezli rahatsızlığımızdan geliyor. Bir şeyin ölümü de zaman yanılgısının bir parçası. Ölüm, ancak bir virgül görünümündedir. Yok olmak için bir sebep yok. Sadece mevcut oyunumuzun sonlanması söz konusu. Oyundan erken çıkmak kimsenin hoşuna gitmeyeceği için yakınmalar olması beklenebilir. Başka bir deyişle rüyanın beklenmeyen bir yerde sonlanması çoğu zaman üzücüdür. İşte zaman bir oyun veya bir rüya süreci gibi bütünün içinde çok cüzi bir yer!
Yıllar, saatler, çağlar ve bütün bir tarih insanın en belirgin özelliklerinden olan uydurmacılığın bir sonucu gibi. İnsan hayatı ve insanlığın tarihi de buradan gelen bir yanılgı. İnsan belki de varlık aleminde kendi başına iş yapmaya çalışan cılız bir ses, bir can sıkıntısı. Bu kadar yanlış bir algı ve bunun yaygınlığı ancak bir gariplikten ibaret olabilir. Kendimiz dediğimiz şeyin bütünün önüne bu kadar geçmesi biraz garip doğrusu.
İslam felsefesinde sudur nazariyatları ve vahdet-i vücud metafiziği insanın ben yanılgısını en çok vurgulayan benzer kuramlardır. Gerek Taoist, gerek Budist, genel doğu düşüncesi de insanın ben yanılgısını vurgular ve zamanı bir bütün olarak görme eğilimi vardır. Buna karşın modern hayatın mimarı olan batı bireyselciliği artırarak insanın garipliğinin sınırlarını artırmıştır. Oyunlar çeşitlenmiş, rüyalar renklenmiştir. Ancak bununla birlikte uydurmalar ve varsayımlar da artmıştır. Zaman varsayımı garip bir hal almıştır. Çok derine inmeden şöyle bir soru soralım. Zaman diye bir şey neden olsun? Daha doğru bir şekilde, bizim bölüp yönetebileceğimiz bir aralık nasıl olur da bizden önce ve bizden sonra var olabilir? Yazıların konusu iletişim olduğundan fazla irdelemiyoruz. Geçmiş ve gelecek arasında bağ kurmak istiyor ve zaman algısının yanlışlığını anlatmak istiyoruz.
Zamanın tüketilebilirliği modern zamanların bir inancıdır. Zaman dahil her tür varsayım bizim rüyayı yönetme çabalarımızdan ibaret. Ne var ki rüyayı yönetemeyiz, sadece etkileriz. Bir ömür rüyadaki birkaç saniye gibi geçer ve uyanınca hatırlarsak bir şey fark ederiz. Rüyanın kendi içinde bir nedenselliği vardır. Rüya saçma bile olsa onu görürken o dünyaya kapılırız. Başlangıç ve son arasında ilgi kurarız. Hayat dediğimiz esnada bu bağlantıyı kurmak yerine günlük olayların gafletine düşüyoruz. Geçmiş ile geleceğin birkaç saniyelik bir bağ olduğunu gözden kaçırıyoruz. Bizim küçük hayat oyunumuzdaki zamanın bittiğine dair inancımız veya bu aradaki sıkıntılarımız zaman yanılgısındandır. Bütünlüklü göremiyor, bütünle bağ kuramıyoruz.
Zaman tam olarak anlayamayacağımız şeylerden sadece biridir. Anlamadığımız şeyi uydurduğumuz da bir gerçektir. Zamanı da kendimize uydurup tüketilen bir şey haline getirdiğimizi söyleyebiliriz. En azından geçmek ve kalmakla ilgili olmadığını insanın onunla uğraşından anlayabiliriz. Geçtiğini sanırız, ancak geçmez. Geride kaldığını sanırız, kalmaz. Biz zamanda öldüğümüzü sansak da ne zaman bizi öldürür, ne de ölüm bizim yaptığımız bir şeydir. Zaman bizden kaynaklanmadığı halde kendi başımıza gelmiş ve bir zamana sahip olmuş gibi tükettiğimizi söylüyoruz.
Bir şeyi hissetmediğin orada olmadığı anlamına gelmez. Bir zaman var ve işliyor. Asıl soru Nerede,nasıl ve kim tarafından tutuluyor. Zaman olması için başlangıcı olması gerekiyor. İnsanlığa göre dünyanın başlangıcı big bang, tarihin başlangıcı yazının icadıdır. M.ö veM.s diye de gider. Belki de başlangıç ya da son yok. Sadece sonsuz bir döngünün içindeyiz. Sadece bir önceki atalarımızı tekrar ediyor ya da farklı versiyonları gibi davranıyoruz ya da hiç var olmadık. Belki çok önce yok olmuş uygarlıkların geride kalmış yansımalarıyız. Tartışıla gelen sorular ama tartışılmaz olan ise ;
Yalan, ölümden başkası yalan.
Günler var, ancak tüm dillerde farklı. Bazı topluluklar günlerle yaşamıyor. Yıllardan güneşin haberi yok. Ömürler bu gezegen için bir şey ifade etmiyor. Devirler bizim havalı isimlerimizden başka bir şey değil. Bütün bir insanlık evrende o kadar küçük ki! Zamandan bu kadar emin olmamız, bir de bunu anlamamız garip doğrusu.