Kurumlar eğitimin çoğunluğunu oluşturur
Kim istediğini yaptırabilir diye sorduğumuzda üstyapılarımız olan kurumlar başta gelir. Devlet toplumsal kurumların yaptırım gücü en kuvvetli olanıdır. Devlet suç sayılan fiilleri yapıp ceza almayabilir. Bu istisna hali yüzünden eğitimde devletin dediği olur. Devlet de vatandaşlardan müteşekkildir, ancak bazı vatandaşlar şeklinde daha çok yer tutar. Yani halka rağmen tepedekilerin dediği olur. Bunun için vatandaşların devlet yönetimine her fırsatta katılması, sahipsiz bırakmaması gerekir. Sahipsiz devlet sahipsiz tapuya benzer, ot bağlar ve kötü niyetlerin merkezi olur. Sahipsiz eğitim sahipsiz silah gibi kötü niyetlilerce ele geçirilebilir ve kendi zararına çalışabilir.
Bizi onlar anlamlı kılar.
Okul biz ve onlar anlatısı etrafında kurulan politik bir kurumdur. Çocuklar hayata, mücadeleye hazırlanır. Devlet çocukları dış tehditlere karşı yetiştirir. Önce asker yapmaya çalışır, milli marşlar bunun en önemli göstergesidir. Sonra askerin ihtiyaç duyacağı geri hizmetleri yetiştirir. Tabi çağımızda savaşlar ekonomik ve kültürel sahada olduğu için bunlara uygun farklı meslek dallarında da insanlar yetiştiririz.
Eğitim görmeden savaşa sürülen okçuya yazıktır.
Aşırı politik, istilacı bir insanlık kolunun devamı olarak insanları programlamanın kaçınılmaz olduğu bir toplumda yaşarız. Öyle bir yoldayız ki geri dönmeyi düşünemiyoruz bile. Bu yüzden insanları örgün eğitimin parçası yapmak kaçınılmazdır. Devlet ve yöntemleri hoş değildir, ancak oyun bizim için böyle kurulmuştur.
Devlet, toplumsal kurumlar ve resmi kurumlar bildiğimiz eğitimi kurgular.
Sadece devlet değil; din, aile, hükumet, eğitim teşkilatı, özel ve kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşları gibi büyük toplumsal yapıların anonim ve kalıcı yapısı eğitimin bilgiğimiz halini oluşturur. Bu kurumların iktidarı eğitim için en önemli etken olan iktidarın da en belirgin örneğidir. Kurumlar eğitimi yönlendirir. Tarihte merkezi devlet kurulmadan önce din, aile ve halk kültürü daha baskındı. Hatta insanlığı bunlar eğitmiştir diyebiliriz. Merkezi devletlerden sonra din, aile ve halk kültürünün iktidarı zayıflatılmış, devletin amaçlarına yönelik eğitim verilmeye başlanmıştır.
Eğitim politik bir ajandanın ürünü olmuştur.
Biz politik canlılar olarak başkalarını yönlendiririz, böyle bir kolun devamıyız. Başka bir deyişle, bir amaca yönelik yetiştirilen kurumsal yapılarız. Eğitim böyle olmak zorunda değildir, ancak biz devamı olduğumuz başarılı iş modelini devam ettiririz. Normali siyaset olan, başkalarını araçsallaştırmayı içeren eğitim kurumun amaçlarını gerçekleştirirken üstyapısı olan daha büyük kurumları ve kendisini oluşturan bireylerin yapılarını da ihmal etmemelidir. Örneğin bir devlet eğitimi tasarlarken insanlık kurumunu ve değerlerini ve içindeki bireylerin durumlarını gözardı etmemelidir.
İnsanlık ve devlet paydaşların en etkilisidir.
Eğitimin yüzlerce paydaşı vardır, ama kurumlar eğitimin rotasını belirler. Rüzgarı da onlar verir, gemi bile kurumlarındır. Böyle bir yolculukta aile sadece askere gönderene kadar çocuğunu yetiştirir. Büyük olay, bireyin kariyeri kurumlarca belirlenir. Aile de buna dünden razıdır, çünkü kurumların eğitiminden ailenin tüm üyeleri geçmiştir. Yani içinden çıkılması imkansız bir yoldur, kurumsal iktidarın eğitimi.
Kurumlar iktidarlarını nasıl kullanmalıdır.
Kurumlardan da büyük kurumlar vardır; insanlık kurumundan bile büyük bir hayat kurumu, üstyapısı vardır. Tabi ki üstyapılara uyumlu olmalı, altyapıları da ihmal etmemelidir. Örneğin bir devlet milli eğitimini altyapıları ile üstyapılarını dengeleyerek kurmazsa çizdiği çizgi daha ileri bile olsa bir süre sonra yok olacaktır. Birlikte gitmek zorundayız. Tüm toplumsal çöküşler birlikte gitmemekten olur. Yüce Roma Devleti barbarları köleleştirmek yerine eğitseydi, Müslümanlar ve Amerikalılar da öyle; bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk, hep birlikte.