Güç olmazsa el çalışmaz.
Kim zayıf olanı örnek alır? Kişinin davranışını değiştirmek için güçlü olmak gerekir. Güç fiziksel veya silah gücü olmayabilir, bilginin gücünün de temeli savaşmak ve arzularına ulaşmaktır. Bilginin savaşmak için üretildiğini göz ardı edenler kötü niyetli kişilerin elinde masum işler yaptıklarını sanırlar. Temelimiz canlılık, canlılık ise bir kendi başınalıktır. Büyük canlılık okunun uçlarında evreni delip geçen bir girişim içindeyizdir.
Hoş görünmese de eğitim politik bir kurumdur ve her türlüsü güç gerektirir. Kim güçlüyse onun eğitimi geçer. İktidar eğitimin baş öğretmenidir. Güç mücadelesi ilk canlı hücrelere kadar takip edilebilir. Canlılık çevreyi araçsallaştıran, bir anlamda politikleştiren spekülatif bir durumdur. Zorla çevresini değiştiren bir garipliğin varisleriyiz. Mirastan utanmak da mümkün, ancak bunu stabilize edip bir iyilik anlatısına dönüştürmek herkes için en çıkar yoldur.
Yine de kendi devletinden ve bireysel iktidarından şüphe etmeyenler için soralım. Ölümü hak eden bir dik başlılığın hangi parçasına yazık diyebiliriz? Hangi gıda kendi isteğiyle midemize iniyor? Kalem tutan eller daha masum olsa da silah tutanla aynı okun devamındadır. Parmakları çalıştıran nedir? silahı tutan ellerimize ne güç verir? En masum ok bile delicidir. Spor için atılmış olsa dahi dikkat etmek gerekir.
Eğitim iktidarın yörüngesindedir.
Masum bir bebeği terörist haline getiren nedir? Masum insanları, hatta ülkeleri terörist ilan edip topyekun savaşlara yol açan nedir? Kimin terörist olacağını kim belirliyor? Bir iç savaşta kimin hain olduğunu dışarıdan bakarak belirleyebilir miyiz? Farklı ülkelerdeki farklı derslerin sebebi nedir? Farklı ailelerde farklı kuralların geçerli olması nedendir? Bunlar iktidar alanlarının farklılaşmasından gelen eğitim farklarıdır.
Biz iktidarlar tarafından belli bir tür yaşam tarzına eğitilmiş, araçsallaştırılmış bir grubuz. İnsan güçlü olanın, yani onu kullanabilenin dediğini yapar, güç ise sadece silah değildir. Akademik otorite, ebeveynlik, toplumsal statü de istediğini yaptırabilme gücüdür. Öğrenenin üzerinde yaptırım gücümüz yoksa istediğimiz davranış değişikliğini sağlayamayız. Kendi faydasına olan davranışı bile sağlayamayız ki çocukları her zaman zorla yetiştiririz.
Ordunun başında olduğumuzu unutmayalım.
Devlet görevlisi, ebeveyn ya da kişinin kendisi bir irade gösterip saygı duyulan bir otorite olmadıkça, en azından lider bir figür sergilenmedikçe kazanımlar gerçekleşmez. Toplumu en çok değiştiren kurumlar aile, siyaset, din hep güç figürlerinden müteşekkildir. Hatta karşıda bir düşman yahut kendimizin güçlü hissedilmesi yok ise eğitim etkili gerçekleşmez. Eğitim kanalının açılması için duyguları kullanır, en güçlü duygu olan hayatta kalma ile toplumsal eğitimi gerçekleştiririz.
Her türlü eğitim ve her türlü kültür transferi bir iktidarı yansıtır. Evde çocuğunuza kendiniz eğitim verseniz de bu sizin dünya görüşünüzün dayatılmasıdır. Herhangi bir insanın verdiği eğitim de insansı iktidarın aktarımıdır. İdeal bir eğitim yoktur, bir amaç için ideal eğitim olabilir. Hangi rengin daha güzel olduğunu kararlaştıramadığımız gibi doğru eğitimi de kararlaştıramayız. Ne yapmayı arzu ettiğimize göre eğitim de değişir.
Bu hoş olmayan durumu öyle olması gerekir diye söylemiyoruz. Her ne kadar iktidar mücadelesi içinde olsak da bunun içinde dengeyi kuran merhamet kolunun devam ettiği de paradoksal bir gerçektir. Burada yazdıklarımız güce yönelik bir uyarıdır. Eğitim keşke iktidara değil içimizdeki yüceliğe hitap etseydi. Ancak gerçekliği tasvir etmeli ve ardından yanlış giden okları doğruya sevk etmeliyiz. Bunun için ilk bölümde devlet, öğreten ve öğrenen iktidarını işleyeceğiz.