Bebekler topluma güvenerek dünyaya geliyorlar. Bakıma muhtaç ve savunmasız olmaları bizim onları koruyacak olmamızdandır. Hepimiz toplum tarafından büyütüldüğümüz için varız. İnsan toplum halinde var. Toplum küçüklerine sahip çıkarak yaşar. Çocuklarını iyi yetiştiren toplumlar gelişir. Çocuklarını yetiştiremeyenler, çocukların güvenini boşa çıkaranlar yok olur. Bazılarımız ve bazı toplumlar bırakın iyi yetiştirmeyi, çocuklara şans vermemektedir. Halbuki geleceğe şans vermek gerekir.
Her canlının yavrusu sevimlidir. Yavrular onlara bakmamız, şans vermemiz için sevimlidir. Her yavru en iyi şekilde yaşatılmayı hak eder. Dünyaya bunun için gelir. Bu neredeyse a priori(doğum öncesi) bir bilgidir. Hayvanlar içinde bir kanun gibi olan bu işi yalnızca insanlar bozar. Çocukları en iyi şekilde yetiştirmek bir yana onlara şans vermezler. Çocuğun yetiştirilmesi toplumun ilk ve öncelikli görevi iken bencilliklerini öne alırlar. Halbuki toplum ve birey çocuğunda yaşar.
Her çocuk yetişkin olana kadar en iyi şekilde yaşatılmayı hak eder. Çocuk bir kişinin çocuğu değildir. Toplum, bebeklere olan sevgi de kanıttır ki her çocuktan sorumludur. Yetişkinliğe kadar yetiştirilmek her çocuğun temel hakkıdır. Hayvanlar bu hakkı yavrularına vermekte, gelişmiş ülkeler de bunu temin etmektedir. Orman kabilelerinde, göçebelerde ve vahşi doğada yaşayan topluluklarda da çocukları yetiştirmek temel görevdir. Yalnızca toplum olduğunun farkına varmayan üçüncü sınıf toplumlar bu görevi ihmal eder.
Kapitalizmin merkezi Amerika Birleşik Devletleri çocukları okula ulaştırmada ve okuldaki beslenmede ücret almamaktadır. Buna karşın ülkemiz servis ücreti talep etmekte, okula güç bela gelen çocuklar da okulda aç gezmektedir. Şeytani Amerikan toplumu eğitimin çocuk hakkı olduğunu ve ona ulaşmada kolaylık sağlamayı görev edinmişken bizim toplumumuz okuldan başka şeylere daha çok önem vermektedir. İdarecilerin makam araçları, memurların iaşesi, şirketlerin ve paranın devamlılığı gibi şeyler çocuğun eğitiminden daha öne geçmektedir. Bu durum devlet tarafından zamanla iyileştirilse de toplum eğitime ve aydınlanmaya sahip çıkmamaktadır. Sadece kendi çocuğunu değil, her çocuğu “gelecek imkanı” olarak görmedikçe bu durum düzelmeyecektir.
Durumumuz ne kadar kötü olursa olsun gelecekte düzelmesini istiyorsak tek yolu çocukların eğitimidir. Çocuğa aydınlık ulaştırmak toplumun temel görevidir. Bu ulaştırmada hiçbir engel kabul edilemez. En fakir çocuğun en zengin ile aynı eğitimi almasına engel var ise o toplumun geleceği karanlıktır. İnsanlık toplumu da tüm dünyada sınıf farkı olmaksızın çocuklara şans vermek üzerine çalışmalıdır. Yetişkinler koşulların acısını çekebilir, ancak çocukları hayata yenik başlatmak kabul edilemez. Ne böyle bir devlet, ne de böyle bir insanlık ayakta kalamaz. Tarih çocuklarını aydınlatan toplumların galip geldiğini göstermiştir. İnsanlığın geleceği de tüm dünya çocuklarının durumuna, onlara verilen imkanlara bağlıdır.
Eğitim sektöründe tartışılması ve çözüm bulunması gereken o kadar konu var ki . Yani bazı konular artık siyasi polemiğe adet edilmiş durumda. Hatta ve hatta ekonomik buhrandayken ülke gündeminin tek meselesi haline gelmekte. Tek derdimiz servis olsa keşke. Çocuklarımız neredeyse tüm günlerini okullarda geçiriyorlar. Sabahın erken saatlerinde gidenler, akşamın tenhasında eve dönenler oluyor. Sürekli test, sınav ,etüt derken köle gibi çalışıyorlar. Duymuşsunuzdur, şu çok çalışan ama baltısını bilmeyen ve baltasını bileyip az çalışan ormancı hikayesini. Az ama öz eğitim vermediğimiz sürece okullar sadece yetişkinlerin çocuklarından kurtuldukları kreş olmaktan öte gidemez.
Hayata hazırladığına göre hayat gibi olmasında sakınca yoktur. Hayat da öyle matah bir şey değildir. Eğitimin kendisi sıkıcı olmak zorundadır, çünkü daraltma ve beyin yıkamadan ibarettir. Bunu sonraki yazılarda tartışacağız. Ama şimdilik mükemmel eğitimin olmadığını ve hiçbir eğitimin toplumun niteliğini geçemediğini öne sürelim.