Düşünmedeki en büyük hata hüsnükuruntu, kuruntularınızı gerçeğe zorlamayın

Hüsnükuruntu, kişinin gerçek olmasını dilediği şeye gerçeklik atfetmesidir. Bu, bir bireyin kafasında yaptığı en büyük hatadır. Düşüncelerimiz gerçekliğin temsilleri, resimleridir ve onu öznel olarak biz üretmişizdir. Dünya hakkında sadece belirsiz, önemsiz bir imajımız var. Dışımızdaki tüm gerçekliği doğru algılasak bile nasıl hatırlayacağız ve işleyeceğiz bir düşünün; milyarlarca neden ve bağıntıyı bir arada algılamak şöyle dursun. Görüntü kesinlikle kusurlu ve bunun üzerine bir mantık kuramazsınız. Gerçekliğin en iyi versiyonu kafanızda olsa bile, haritalar gibi olacaktır.

İki adam rüzgarda dalgalanan bir bayrak hakkında tartışıyorlardı. İlki, “Gerçekten hareket eden rüzgar” dedi. İkincisi, “Hayır, hareket eden bayraktır” dedi. Oradan geçmekte olan bir Zen ustası, tartışmaya kulak misafiri oldu ve onları yarıda kesti. “Ne bayrak hareket eder, ne de rüzgar hareket eder” dedi, “hareket eden zihindir.”

Haritalar dış dünyanın temsilleridir. Tıpkı düşünceler gibi gerçek dünyada gezinmenize yardımcı olurlar. Beğendiğiniz bir harita oluşturmuyorsunuz. Bu hüsnükuruntu olurdu. Zaten bireysel olarak bir harita oluşturamazsınız. Harita insanlığın ürünüydü ve realite doğanın bir ürünüydü, dış etkenlere başvurmak gerekiyor. Ayrıca, haritalar toplu ve kümülatiftir; diğer bir deyişle bizim için ve zamanla inşa edilmiştir. İronik olarak, her seferinde haritanın gerçek sürümünü kullanmıyoruz. Örneğin, en popüler dünya haritasının daha iyi bir sürümünü oluşturabiliriz, ancak yapamayız. Gelişmiş ekonomiler hakkında daha fazla ayrıntı verdiği için hatalı dünya haritasını kullanmayı tercih ediyoruz. Daha doğru haritalar çoğunlukla çölleri ve okyanusları gösterirdi. Gerçek olması yetmez, pratiklik daha önemli.

Kıdemli bir keşiş ve acemi bir keşiş birlikte seyahat ediyorlardı. Bir noktada, güçlü bir akıntı olan bir nehre geldiler. Rahipler nehri geçmeye hazırlanırken çok genç ve güzel bir kadının da karşıya geçmeye çalıştığını görmüşler. Genç kadın, diğer tarafa geçmesine yardım edip edemeyeceklerini sormu.

İki keşiş, bir kadına dokunmamaya yemin ettikleri için birbirlerine baktılar.

Sonra yaşlı keşiş tek kelime etmeden kadını aldı, nehrin karşısına taşıdı, nazikçe diğer tarafa koydu ve yolculuğuna devam etti.

Genç keşiş az önce olanlara inanamadı. Arkadaşına tekrar katıldıktan sonra dili tutuldu ve aralarında tek kelime etmeden bir saat geçti.

İki saat daha geçti, sonra üç. Sonunda, genç keşiş kendini daha fazla tutamadı ve ağzından kaçırdı: “Rahipler olarak kadınlara dokunmamıza izin yoktur, o kadını nasıl omuzlarınızda taşıyabildiniz?”

Yaşlı keşiş ona baktı ve cevap verdi: “Kardeşim, ben onu nehrin karşı yakasına koydum, sen neden hala taşıyorsun?”

Nasıl zihnimizde yaşadığımıza dair bir hikaye.

İnsanlar hayvanların öncü birlikleridir, hepsinden en uzak ve en bağımsızdır. Mesafe ve bağımsızlığın artıları ve eksileri vardır. Artılarından biri, kendi yolunu çizebilirsin, hayat ne olursa olsun düşebilirsin, ancak yalnız olduğun ve çıkış yolunu bulmak zorunda kaldığın için bu bir dezavantaja dönüşebilir. Özgür ve uzak olmanın belirtileri savunma mekanizmalarımıza yansır.

İnsan algısı, diğer hayvanlardan çok daha çeşitli ve karmaşıktır. Bir hayvanın çok az farkla algılama özgürlüğü vardır; insan ise bir algı yaratmak zorundadır. İnşa etme özgürlüğü, sahip olduğumuz alan hem avantajlı hem de dezavantajlı. Özgür olmaya mahkûmmuşuz gibi görünüyor ama toplumdan çok uzaklaşırsan sana hayalperest denilir. Sizin yaşam versiyonunuzu benimsemedik, ortak kurgumuzu kabul edin, anca öyle devam edebilirsiniz.

Herkesin şartlarında haklı olmasanız da, kendi şartlarınızda her zaman haklısınız. Yine de, bu sınırlı bir başarı ve yüklü kulaklar için artık hayal görüyor sayılıyorsunuz. Teorik yaratımlarınızı açıkça söylerseniz, size deli de denilebilir. İnsanlığın sınırında bir ileri muhafız olarak başkalarını beklemelisiniz; en fazla liderlik edebilirsiniz. En önemlisi de gerçek kanıtlarla, bir yere gitme arzunuzla değil.

Leave a Reply