felsefi komedi dizisinin ilk yazısıdır.
“Açılın yeni bir şey deneyeceğim.” dedi kendini filozof sanan deli. Bir web sitesinde acılarını dindirmeye çalışırken daha çok acıttığını fark etmişti. Daha güzel söyleyebilirdi. Herkes gülmeyi sevdiği için belki bu sefer insanlar beni sever diye düşündü. Hem güldürürken söylersen o kadar da ağır gelmiyordu insanlık.
Sokrates bir taş işçisinin oğluydu, kendisi de öyle oldu. Atina yakınlarında taş işçiliği yapıyordu. Emekliliği geldiğinde neyle uğraşacağını düşünmeye başladı. Aslında yeni bir şey bulması gerekmiyordu. Hep yaptığı gibi insanlarla uğraşmaya devam etti. Yalnız bu sefer ileri düzeye geçti. Çarşıda pazarda insanları doğurtmaya niyetlendi. Erkek kadın fark etmez, Sokrates doğurtmakta kararlıydı. Etme, tutma dedilerse de kar etmedi.
Meğer doğurtma dediği şey insanlara cevapları vermeyip kendilerinin vermelerini sağlamakmış. Çeşitli sorularla doğruya kendilerinin ulaşmalarını istiyormuş. Ama bu açıklamayı yapmadığı için birkaç kez kavga çıkmış. Kelli felli adamlara “dur bak seni doğurtacağım” deyince birkaç kez paparayı yemiş. Hatta bir savaş esnasında askerlere “hepinizi doğurtacağım” deyince o erkeksi ortamda yanlış anlaşılmış tabi. İlk seferde Sokrates’i ön cepheye koymuşlar. Ama ne yazık ki ölmemiş, Atinalıların daha çekeceği varmış.
Sokrates Atina sokaklarında herkesi doğurtmaya çalışarak gezerken bir şey bilmediğini söylüyormuş. Bu tekniği çocukluğunda hacı dayının elmalarına dalarken keşfetmiş. Bir şey bilmezsen sorun olmaz. Ne elmalara daldığını, ne de felsefe yaptığını kesin olarak belirlemezsen yola devam edebilirsin. Herkes kesinlik üretirken Sokrates sorular sormaya ve elma yemeye devam etmiş.
Atina Devleti o sıralarda alengirli işler çevirmekteymiş. İnşaattan parayı götürmekte, kendi burjuvasını oluşturmaktaymış. Zaten tarih boyunca her iktidar yandaşlarıyla büyümüş. Atina Devleti yandaş medya tarafından sürekli pohpohlanırken Sokrates soru sorma cüretinde bulunmuş. Hemen dış mihrak ilan edilmiş tabi. Zaten dinsiz miymiş neymiş, haşa tanrıça Athena’dan, bu zındık ceza istiyor gibiymiş. Sokrates’in Savunması’nı bilenler bilir. Biz de bu süreci anlatan Platon’un yalancısıyız. Çünkü Sokrates kitapların unutkanlığa sebep olduğunu, hikmetinin söz ile ifadesinin kafi geldiğini düşünmekteymiş. “Kitap yaz abi, bu işte çok para var” deseler de dinlememiş.
Zındıklığı yüzünden yargıçların önüne getirilince korkusuzca durmuş. Mahkeme başkanı ileri-geri konuşmuş. Ama güzel konuşmuş, boşuna yandaş hakim olmamış, çalışkanmış. Sokrates bile bir ara kendini kaybedip başkanın güzel konuşmasına hayran kalmış. Sonra sanık sandalyesinde olduğunu fark ederek, inatçı bir kişiliği olduğunu hatırlamış. Ne dedilerse zıt gitmiş. Ak dediklerine kara, zengin dediklerine fukara demiş. Muhabbet koyulaşırken başkan buna sen Karadenizli misin demiş. Yok “ben Selanik göçmeniyim”, “küçükken sarışınmışım” falan bir sürü mevzu girmiş araya.
Dava Sokrates’in mahkeme başkanını doğurtmaya niyetlenmesiyle zıvanadan çıkmış. Başkana doğurtacağım dedikçe başkan hiddetleniyor; buna ilişkin metodolojik açıklama yapmadığı için ortam geriliyormuş. En son Platon girmiş araya. Sokrates Abi, bir sakinleşelim, şiddet hiçbir şeyi çözmez abi demiş. Mahkeme başkanına da ikili oynamış. O ne dediğini bilmiyor başkanım, emekli adam, mazur görün demiş. İdealardan bahsetmiş, ama “idealarına da sana da” diye adamı hırpalamışlar.
Platon Sokrates’e ideaları anlatmaya gittiğinde “yine başlama” diye geri çevrilmiş. Platon idealarda ısrar edince Sokrates kendini öldürmekle tehdit etmiş. Demek ki içinde bir intihar saklıymış. Yoksa idealar kuramı o kadar da karışık değil. Karışık, ama az. Platon toplum beni anlamadı diyerek idealar kuramından masaj yapmaya geçmiş. Sokrates garibimi iyice rahatlatmış. Kulunçlara, kulunçlara; sırtını da çiğnemiş. Ama savunmasını yumuşatmakta fayda etmemiş. Emekli inadı işte.
Bir başka bakış açısına göre ölümsüz olma fırsatı varken bunu zaten geri çeviremezmiş. Dürüstlük olması gerekenin ifadesini gerektirmiş. Atina tanrılarını bilmem ne yapmak ve gençlere gerçekleri anlatmak yüzünden ceza alınca kendi idamını kendisi gerçekleştirmiş. Zehri alıp içmiş ve o sayede ünlü olmuş.
İnsan bilgeliğin peşinde olmalı demiş. Öldüğünü sanmıyoruz. Bile bile o zehri alıp içmesi bize ders olmuştur. Hayatını Platon’dan öğreniyoruz. Şurası acıdır: hikmetli sözleri ve yücelmiş ölümüyle anlatılırken küfürlü kısımlar yine yazılmamıştır. Felsefe tarihi sıkıcı başlamış, şakalar ihmal edilmiştir.
Elinize sağlık hocam teşekkürler