Eğitimde özveri

28 yıl öğrencilik, 11 yıl öğretmenlik derken, sonunda sistemin ağırlığı altında ezilmeden bazı şeyleri not etme zamanı geldi diye düşündüm. Yeterince hakaret işittim, öğrencilerimi yeterince sevdim, hakkımda yeterince şikayet edildi. En kötü okullarda da çalıştım, en iyilerinde de. En kötü öğretmen olduğum günler de oldu, en iyisi olduğum da. Öğrenci eğittim, öğretmen eğittim, sonunda kendimi de eğittim.

Öğretmenliğe ilk başladığımda, öğrenciler dersimi hiç dinlemezdi. Ama başka bir öğretmenin derslerini can kulağıyla dinlerlerdi. Ben onlara şiir yazmanın inceliklerini, kelimelerin gücünü ve nasıl daha iyi anlaşılabileceklerini anlatırdım. Diğer öğretmen ise sınıfta bir şeyler açar, kendisi telefonuyla meşgul olurdu. Ancak aramızdaki asıl fark, onların ondan korkmaları, benden ise korkmamalarıydı. Zamanla anladım ki, onların iyiliği için de olsa korkuyu bir araç olarak kullanmam gerekiyordu. İnsanları limitlemenin, onların lehine olacak duygular kullanmanın eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunu anladım.

Eğitimde İlk Adımlar: Çatışma ve Uyum

Öğretmenliğe yeni başladığınızda karşılaştığınız durum, eğitim sisteminin en çarpıcı çelişkilerinden birini yansıtır: Öğrenciler, bilmek istediklerinden çok, korktukları şeylere odaklanır. Oysa korkuya dayalı bir öğrenme, geçicidir. İnsan kodlanabilir bir varlık olsa da, özgür iradesiyle kodlamaya direnme eğilimindedir. Bu direnç, bireyin öz benliğini koruma çabasından doğar ve bu nedenle hem öğretmenin hem de öğrencinin birbirine alışması zaman alır.

Korku mu, Sevgi mi?

Öğrencilerimizin “korkmadığı” bir öğretmen olarak başlarsak, eğitimin temel bir ikilemiyle karşılaşırız: onların arzusu mu önemli iyiliği mi? Peki İnsanları motive etmek için korku mu, sevgi mi daha etkili? Zamanla korkutmayı tercih edersiniz; çünkü korku, kısa vadede pratik bir düzen sağlar. Ancak sevgi, uzun vadede bireyi dönüştürür. Korku ve sevgi, acı-tatlı eğitim paydaşlar için iyi bir sentez olur.

Bencillik ve Bağlantı Kurma

Her çocuk, dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanır. Bu bencillik, insan doğasının temel bir özelliğidir; hayatta kalmamızın bir sonucu olarak içgüdüsel bir mekanizmadır. Ancak bu özellik, toplumla uyumlu bir birey olmak için aşılması gereken bir eşiktir. Bu eşiği aşamayan birey, toplum içinde yalnızlaşır ya da zarar verici bir figüre dönüşebilir. Eğitim, bireye sınırlarını göstermekle yükümlüdür; çünkü sınırsız bir arzu, insanı seri katil olma eşiğine bile getirebilir. Oysa sınırların farkında olan bir birey, arzularını yaratıcılığa dönüştürebilir.

Eğitimin Payı ve Hak Ediliş

Eğitim, bireyin sahip olduğu potansiyelin ancak bir kısmını dışa vurduğu bir süreçtir. Tıpkı öğretmenin sınıfta sahip olduğunun azını verebilmesi gibi, öğrenciler de eğitimin hakkını ancak kendi çabalarıyla teslim edebilir. Bu nedenle, bir öğrenciden beklentimiz yalnızca bilgiyi öğrenmesi değil; hayatın karmaşık problemlerini çözebilme yetisini geliştirmesidir. Örneğin, öğrencilerden “hayatlarındaki problemleri, nedenleri, amaçları, çözümleri listelemelerini” istemek, onların dünyayı daha geniş bir perspektiften görmelerini sağlayabilir. Eğitim, bireye yalnızca bilgi değil, aynı zamanda yaşamı anlamlandırma araçlarını da sunmalıdır.

Bireysel İzolasyon ve Kolektif Zenginlik

Diller, mimariler ve kültürler, izolasyon sayesindedir. Her yer geçişken ve her yer yakın olduğunda fark kalmaz. Eğitim de bireysel farkları dikkate almazsa herkesi aynı kişilik tipine dönüştürür. İdeal eğitim bu farklılıkların zenginliğini tanıyarak bireyin kendine özgü kimliğini oluşturmasına yardımcı olur. Ancak bireyin eğitimden yoksun olduğu durumlarda, bu zenginlikler yıkıcı hale gelebilir. Hemen eklemeliyiz ki eğitimli bireylerin ürettiği üst yapıların, eğitimsiz bir birey tarafından alt düzey arzular için kullanılması, modern çağın en büyük tehditlerinden biridir. Siyaset, din, eğitim kurumları bunların örneğidir. Teknoloji, sanat, bilgi bunların ürünleridir. Nükleer gücü elinde tutan bir bebeğin, bu gücü fayda yerine felakete dönüştürebileceği gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Sonuç: Eğitim Bir Veresiye İşidir

Eğitim, özünden vermektir; veresiye bir iyilik yapmak, gelecekte bir toplumsal dönüşüm beklemektir. Öğretmen, öğrenciyi yalnızca bilgiyle değil; hayatla yüzleşebilecek bir cesaretle donatır. Bu cesaret, bireyin özgür iradesine saygı duyan, ancak aynı zamanda onu sorumlulukla donatan bir anlayıştan doğar. İnsan kodlanabilir bir varlıktır; ancak bu kodlama, bireyin kendi sınırlarını anlamasına ve potansiyelini gerçekleştirmesine olanak tanıdığı sürece anlamlıdır. Eğitim, bu anlamı yaratmanın en güçlü araçlarından biridir.

Eğitim, yalnızca bireyi değil; toplumu da yeniden inşa eder. Ve bu inşa süreci, öğretmenin verdiği bir damla ilgiyle başlar. Bu özverinin geri ödemesi ideal bilginin aracı olarak ideal insan tipine dönüşmektir.

Leave a Reply