Eğitim, toplum yaşayışında yer edinmek için edinilen bilgi, beceri ve anlayışlara denir. Geniş anlamda toplumda yaşama yollarını kazanmada etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Eğitimin önemi tecrübeyi insanlığa aktarması ve bireylere toplumdaki rollerini vermesidir. Eğitim toplumsal hayat ve işbölümü için temel araçlardandır. Eğitim sayesinde insanlık kültüründen bahsedebiliyoruz. Bak: dmy.info/egitim-nedir/
Daha önceki yazılarda tanımı ve önemi verilmişti. Bu yazıda da kısaca eğitimin işlevini sorgulayalım. Çocuklarımıza 12 yıl zorunlu eğitim veriyoruz. Okul öncesi ve üniversite ile birlikte 20 yıla varan bir resmi eğitim süreci var. Ailedeki eğitim, sosyal öğrenme, yaygın eğitim de cabası. Sürekli bir öğrenme durumu var. Akademik olarak başarılı olmasak bile toplumun bize bir şekilde değerleri öğrettiği kesindir. Bunun araçları okullar ya da resmi kurumlar olmayabilir. Toplum mahalle baskısı, gelenek, örf, adet dediğimiz ahlaki ölçütlerle de bireyi düzene uydurabilir.
Burada genel olarak tüm eğitim işini, özel olarak da resmi eğitimi tasvir edeceğiz. Eğitimin bilgi vermek gibi bir anlamı olduğu savunulsa da, bilgiden farklı bir amaç vardır. Toplum, eğitim ile bizi toplumsal rolümüze hazırlar. İlkel insanlardan itibaren eğitimin temel işlevi toplumdaki yerimizi almamızdır. Bir anlamda iktidarın aracı olduğu da söylenebilir. Kamu gücü bizi düzene uydurmaktadır. Dolayısı ile derslerin değil, öğrencinin genel durumunun önemli olduğu söylenebilir. Toplum bizden “uygun” davranış beklemektedir. Dersler de bunun bir aracıdır.
Derste bilgilerin değil, davranışların amaçlandığını söyleyebiliriz. Düşünün ki 12 yıl boyunca “sıfat tamlaması” öğrenmekteyiz. Ancak hayatın herhangi bir yerinde bunu kullanmıyoruz. En az on yıl boyunca İngilizce öğreniyoruz ama konuşamıyoruz. Herkese mecburi ahlak dersi veriyoruz, ancak pek azımısın bunları hatırladığını günlük hayatta görebiliyoruz. İktidar dersleri bilgi vermek için değil, düzenin aracı biçiminde tasarlamaktadır. Aklı başında bir insan öğrencilere dersten önce kardeşlik ve sevgi aşılanması gerektiğini bilir. Ancak büyük toplumlarda insanlara sorgulamaktan çok “uymayı” öğretmek tutumu vardır. İnsanlara dersler verip onlardan geri istenir ve “vefa” dediğimiz ölçüte bakılır.
Öğrenci toplumun ona verdiğini geri verebiliyor mu? Bu önemlidir. Temel motif kişinin kendini geliştirmesi değil, toplumu geliştirmesidir. İktidara uyum sağlayabiliyor mu? İktidar, devlet adını verdiğimiz kurumsal yapının dayanağıdır. Bir vatandaşın icat yapmak, düşünmek, sevmek gibi şeylerden önce iktidara uyum sağlaması gerekir. Devlet bireye öncelikle zarar vermemeyi öğretmektedir. Bunu yaparken de bazı yetenekler köreltilir. Ders yükü altında özgür düşünce zedelenebilir. Ne var ki, içinde bulunduğumuz bilgi çağında, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken hala resmi eğitimi sürdürmek de vatandaş üretiminin sonucudur.
Eğitim insanlara “o kadar da özgür olmadıklarını” öğretir. Çünkü çocuklar bunun tam aksini düşünür. Düzene ve iktidara karşı çıkan en büyük güçtürler. Sürekli bir isyan halindedirler. Günümüz toplumlarının en büyük korkusu da kitlesel kopukluklardır. Bireyin dertlerinden önce toplumsal birliktelik ele alınır. Bu yüzden eğitim evde çok daha iyi şekilde yapılabilecekken, resmi eğitime başvurmaktayız. Günümüzdeki eğitim düzeninin temel işlevini de bireyleri kısıtlamak haline getirmiş durumdayız. Kısacası eğitim rol edinmemizi sağlarken bireysel farkları törpüler. Farklılıklarımız mecburi biçimde “vatandaş” ortak potasında erir.