Sıradan bir mucize: eğitim
Ezelden, ta insanlık öncesinden atılmış bir ok nasıl daha da yüceltilir? Fiziksel olarak mümkün olmayan bu yüceltme insanlık için bir standarttır. Oku dile ve kağıda taşıyan insan bu mucizeyi günlük olarak yaşar. Ezelden atılmış oku yücelterek çizmeye devam eden insanlık sıradan bir mucizenin içindedir.
Bireyler sonraki nesillere öğretip, yazararak oku daha da yüceltir. Yalnız herkes aynı oranda yücelmez. Artık kağıtta yoluna devam eden okun yanlış yerlere çekildiği, diğerlerinin çizgilerine yetişemediği ve fiziksel dünyaya aykırı biçimde geriye dönük çizildiği bile olur. Eğitim atılmış bir oku geriye döndürecek kadar güçlü ve insanın köklerinde yer alan bir çabadır.
Neye eğitiliyoruz?
Eğitim bir mucizedir, ama nasıl olmalıdır? Okullarda öğrendiğimiz derslerden çok azı aklımızda kalır. Büyüklerimizin söyledikleri nadiren geleceğe ulaşır. Devletlerin söylediklerini ise mecbur değillerse politikacılar bile takip etmezler. Kimse kimsenin söylediğini tam olarak dinlemez, dinlese de anlamaz, anlasa da hatırlamaz. Yalnız hislerimiz unutulmaz, öğrenirken hissettiğimiz duygular bizimle yaşar ve büyür. Unutmaya çalışsak bile kalacak şeyler eğitimin asıl çıktılarıdır.
Eğitim “şu” değildir
“Eğitim şudur” şeklinde konuşmak çoğu zaman zordur, çünkü kimin tarafından baktığımıza göre tam tersi de doğru olabilir. Devlet için eğitim insanları araçsallaştırmak iken birey için özgürlüğe giden yoldur. Aile için kendilerine bakacak birini yetiştirmek iken iktidar için asker yetiştirmektir. Bu yüzden eğitimi sadece okçuluğa benzetip bir analoji ile çağrışımlar üretmek amacındayız. Çünkü öğrenmek bilmediklerimizi bildiklerimizle edinmeye, eğitim bilinmeyeni bilinen ile kazandırmaya benzer.
Askeri analojiler insanlığın temel silahlarıdır.
Dil grup için kurulmuş bir şifreler sistemi gibi çalışır. O şifreyi kullanamayanlar dışlanır. Çünkü aynı şifreyi kullanmadan ordu birbirini anlamaz, ilerleyemez. Bu yüzden dil denen yapıyı kullanmayanı insan saymayız. Bir bebeği ölüm makinesine dönüştürebildiğimiz gibi sesleri de hayati araçlara çevirip yaşarız. Benzetmek dilin temelinde olduğu için eğitimde, dinde ve yeni vizyonlarda en çok kullanılan yöntemdir. Bu yüzden okçuluk analojisini kurduk.
Milyonlarca çizgiden müteşekkil bir ok gibidir.
Eğitim sonsuzdan gelen fiziksel bir oku kağıda aktarıp çizmeye devam etmek gibidir. Amacına uygunsa güzel görünür, amaca uygun değilse boşa çizilmiştir. Bazen beceremez yanlış yöne çizeriz. Çoğu zaman karanlık yönleri vardır, ama hedefe götürdüğü müddetçe sesimizi çıkarmayız. Oku nereye çizersek oraya gider, ama insanların oklarını yalnızca öğretmenleri, ebeveynleri ya da devletleri çizmez; bu okta ezelden ebede herkesin ve her dönemin etkileri vardır. Ezelden beri, milyonlarca yıl ve milyonlarca insanca çekilen bu oku ivme kaybettirmeden daha da yüceltmeye çalışırız.