Filozoflar da ölür. Hem de her zaman. Gerçeği keşfetmekten geri durmazlar, ölümden de imtina etmezler. Bazen gerçek için ölüme gitmişlerdir. Bazen de dünyada gerçeğe yer olmadığı için göçmüşlerdir. Hayatı yanlış anladığımızı yetmiş iki dilde söylemişlerse de kimse anlamamıştır. Bazıları ölümleriyle, bazıları da yaşamlarıyla hayatı anlatmak istemiştir. Uzun ve ciddi kitaplar yazmışlardır. Bazısı kimsenin okumayacağını öngörerek sadece biraz konuşmuş ve gitmiştir insanlıktan. Hayatın eğlencelerinden, insanlığın onulmaz gidişinden bahsetmişlerdir. Gayri ciddi bir şeyi nasıl da kasvetli bir mevzu hale getirdiğimize şaşırmışlardır.
Filozof düşünceleriyle yaşar, düşünceleri ölünce ölür. Amacı günlük hevesler değil, gerçeklerdir. Çoğu zaman gerçeğin ulaşılan bir şey olmadığı söylenmiştir. Bu durum filozofları yavaşlatmamış, daha da kamçılamıştır. Nitekim gerçek arayışı bir tercih değil, bir yaşam tarzıdır. Bir yere ulaşmak değil, yolda olmaktır. Hatta vazgeçilmez olduğu için bir rahatsızlık olduğu bile söylenebilir. Zaten normal insanlara göre bu kadar soru sormak, normları sorgulamak elbette bir rahatsızlıktır.
Çoğu insan bir gerçeği fark ettiğinde o keşfetme duygusunu biraz daha sürdürmek ister. Ancak daha çok insan o duygudan korkar. Korkan insanlar kısaca “insanlar”dır. Korkmayana da filozof veya düşünür denebilir. Bir kişinin gerçeği kovalaması için filozof olması gerekmez. Filozof, felsefeci veya düşünür dediğimiz diğerlerinden ayırmak için tabirlerdir. Bizim başlıkta kast ettiğimiz filozof da gerçeği arayan herkestir. Hayattaki amacı çevresindeki tiyatroyu her gün tekrarlamak değil, bunun ardına bakmak olan herkes filozof olabilir.
Çevremizdeki hayal dünyasında rollerine sıkı sıkıya tutunmuş ve kendini yüceltmeye çalışmış nice insan var. Birazdan sona erecek bir rüya olan bu hayatta inanılmaz ciddiyetler üretilmiştir. Yaşanmışlığın sadece bir anı olabildiğini fark edememiş ve bir şeylere sahip olmak istemişlerdir. Bir şeylere sahip olmak hatıralarda ne kıymettedir? İşte filozof kişilikler buna akıl erdirememiştir. Bize kalan yalnızca anılar iken, dünyadaki yerimiz yaşattıklarımızdan ibaretken bu insanlık ciddiyeti nedir?
Filozof her zaman ölmüştür. Bazısı kendini daha doğmadan öldürmüştür. Merak etmekten korkan, gerçekten kaçınan herkes ölü doğmuş bir filozoftur. Gerçekler her zaman yüzümüze çarpar. İnsan “olanı” değil de “uydurulanı” münasip bulduğundan filozoflara değil kalabalıklara sahibiz. Belki de felsefe diye bir şey, soru diye bir kavram olmayacaktır. Tüm bu tartışmalar insanın gerçekten korkmasından ibaret olabilir. Filozof gerçeğin gözardı edilmesinden arta kalandır. Birazdan sona erecek bir oyunda oyunculara eziyet edecek kadar hayata kapılanlar ölü filozoflardır. Acı gerçeği görmek yerine teskin eden yalana inanmak insanın en belirgin tutumlarından oldukça nice filozof ölü doğacaktır. Hayatın ciddiyetsizliğini fark etmedikçe, hayatın yalan söyleyecek kadar büyük bir olayı olmadığını görmedikçe, felsefe müstesna olacaktır.