Göktürklerde Devlet ve Toplum
Göktürklerde devlet yönetimi, anlayışı ve teşkilatını anlamak için kısa tarih bilgisi ile başlamalıyız. Konar- göçer yaşam tarzıyla Altay Dağları çevresinde bir topluluk olarak yaşayan Göktürkler 552’de Bumin Kağan önderliğinde bir konfederasyon kurdular.[1]
590’a kadar Kırım, Amu Derya ve Mançurya üçgenine etki eden büyük bir imparatorluk meydana getirdilerr. [2] Köktürkler önce ikiye bölündüler, sonra doğu kolu 630’da, batı kolu 659’da Çin egemenliğine girdi. 682’de İlteriş idaresinde tekrar bağımsız bir idare kuruldu. İlteriş’ten sonra kardeşi Kapgan kağan oldu. Sonra da İlteriş’in oğlu, Kapgan’ın yeğeni Bilge başa geçti. Bilge ve Kül Tigin yazıtları Bilge’nin ağzındandır. Türklerin Devlet [dmy.info/devlet-nedir] anlayışı 730 larda dikilen bu yazıtlarla[3] incelenmeye başlanacaktır.
Bilge Kağan’ın ölen kardeşi Kül Tigin adına diktirdiği anıtın güney yüzünde birinci kağanlığın yıkılmasında ana etken olan Çinlileri şu sözlerle anlatır:
“..Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. …(Kül Tigin- Güney Yüzü -05)
Çin hanedanlarının iç işlere sıkça müdahale ettiğini görürüz. Sivil ve resmi işlerde Çin’in etkisi muhakkaktır. Çin’deki yerleşik hayata geçilmemesi gerektiği, göçebe olma vurgusu Çin egemenliğine karşı alınmış en önemli tedbirdir. Düşünce hayatında yerleşik düzene geçip şehirler kurmaya başlandığında güney Asya’dan çeşitli etkilerin(Maniheizm, Mazdasizm, Budizm, Hristiyanlık, Konfüçyüsçülük, Taoizm), girmesi bariz olacaktır.[4] Ancak hiç kuşkusuz göçebe hayatta da insanların hayat görüşleri bulunmaktadır. Felsefece incelenmesi gereken yanları mevcuttur.
…yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! … Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına gidip, çok insan, öldün! O yere doğru gidersen, Türk milleti öleceksin!…” (Kül Tigin- Güney Yüzü -06)
Bir bozkır kağanından beklendiği gibi nemrut bir hükümdarlık yoktur. Metinlerin çoğunda sosyal devlet betimlemesi vardır. Öğütleme tavrı edinilmiştir. Zorlama ve baskıdan ziyade “Nasihat budur, isterseniz uyarsınız” telkini görülür. Özellikle Orhun Yazıtları’nda “kağanın topladığı” değil kağan etrafında toplanan bir halk görürüz
“Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için, beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. (Kül Tigin- Güney Yüzü -08)
Hükümdarlık hakkı tanrıdandır. Tanrı hükümdar olmasını istediği kişilere “kut” verir. Bilge Kağan ve atalarına da kut vermiştir. Metinlerde birçok defa tanrı adı zikredilir. Kağan, hakan, kam, kan sözcüklerinin [5] ve tengi, umay, yer- su gibi tanrı ve tanrıçaların kullanımı ve alakaları da devlet anlayışında tanrısal öğeleri tasvir eder. Hükmün ilahi temeli diğer krallık ve yönetimlerde de görülebilir ancak burada ilgi çekici olan tanrının yansıması olan kağanın halktan kopmamış olmasıdır.
“…Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum… “(Kül Tigin- Güney Yüzü -01)
“Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için, kağan oturdum….” (Kül Tigin- Güney Yüzü -08)
“…Yukarıda Türk tanrısı, Tük mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiş() il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî…”(Kül Tigin- Doğu Yüzü- 25)
“..Tanrı şöyle demiş: Han verdim, hanını bırakıp tutsak düştün. Tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü. Türk milleti öldü, bitti, yok oldu…”(Tonyukuk — Batı Yüzü -02- 03)
Türk düşüncetarihinin Köktürk evresinde felsefi soruşturmaya makul olan ilk kavram “devlet” tir. Günümüze ulaşan yazının çoğunda devlet izi bulunması bir yana, o dönem fikir hayatının da başlıca motifi devletti. Burada Çin’deki felsefenin politik eksende yapılması da etkili olmuştur. Kağanlıklar atalarından beri Çin ile temas içindeydiler ve henüz Hint ve İran etkisi çok değildi. Metafizik ve kozmik problemler ancak budizmden sonra adaptasyon eserlerle ortaya çıkacaktır. Bilge Kağan’ın halka yaklaşımında Çin’deki düşünceyi irdelemek gerekir. [dmy.info/felsefe-nedir]
Konfüçyüs (mö. 551-mö.479) Çin’de Lu devleti için bakanlık yapmış filozoftur. Devlet ve toplum hayatı üzerine düşünceleri yoğundur. Onun için insan toplumsal varlık olmanın dışında var olamaz. Saygı, insancıllık, adalet temelli düşüncelerini didaktik şekilde anlatmıştır. Mensiyüs(mö.372-mö.289) Konfüçyüs’ü sistematik çerçeveye yerleştirmiştir. Konfüçüysçü felsefeye psikolojik yanlar katmıştır. [6] Çin’deki en etkin felsefi kol olan Konfüçyüsçülük ve devlet felsefesinin, Türklerdeki devlet yoğunluklu metin varlığında aranması gerekir.
“Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı?.” (Kül Tigin- Güney Yüzü -08)
“..Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumda, her yere gitmiş olan millet öle yite, yaya olarak çıplak olarak dönüp geldi. Milleti besleyeyim diye..” (Kül Tigin- Doğu Yüzü -27)
…sözlerinde bir bozkır imparatorundan çok yerleşik hayata direnmiş nispeten halkçı bir anlayış görürüz. Bu düşüncede Orhun Yazıtları’ndan önce ve sonra birçok kez Çin hükmüne girmiş kağanlıkların Çin’deki politik düşünceden etkilenmeleri muhtemeldir.
“..Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan bilgili kağanınla, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun.
“İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani..” (Kül Tigin- Doğu Yüzü -09)
“..Zamanı Tanrı yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım. İki şadın ve küçük kardeş yeğenimin, oğlumun, beylerimin, milletimin gözü kaşı kötü olacak diyip düşünceye daldım…” (Kül Tigin- Kuzey Yüzü -10)
Göçer hayat tarzıyla kurulmuş en büyük imparatorlukların bu coğrafyadan çıkabilmesi bizi devlet anlayışı açısından meraklandırır. Kalıcı bir başkenti, bağlayıcı bir dini veya elimize geçen bir yasası olmadan bu uygarlıklar nasıl başarılı olmuştur? Bunun açıklaması daha sonra pek çok dine üye olan ancak milli tanrısını ve kağan etrafındaki yapılanmayı terk etmeyen Türklerin bağnaz olmayan görüşlerinde saklıdır. Özünde edindiği en büyük özellik devlet anlayışıdır. Halk ve Türk boyları, hükümdarları birbirine hiç sadık değildir. Dinlerini de kolayca terk edebilmektedir. Ancak bu kilit noktasıdır. Başarı bu disiplinsizlikten gelmektedir. Garip bir şekilde doğadaki en büyük zenginlik olan “uyum”[7] yeteneği doğal koşullar içerisinde vuku bulmuştur. Önce muazzam Çin kültürünü kendine katan bu uyum yeteneği, sonraları Budizm, İslam, Fars, Arap ve Anadolu adaptasyonları olarak karşımıza çıkacaktır. Göktürkler bozkır yaşamında edebi gelenek oluştururken veya Uygurlar tarihteki en uygar toplumlardan birini oluştururken çevreyle etkileşim içindedir.[8] Göktürk bengü taşlarında geçen birçok isyan ve Göktürkler’in de isyanla kurulmuş olması Amerikan bağımsızlığı, antik Yunanlılara karşı Anadolu kolonilerinin devletleşmesi gibi öncülünü de aşan hareketlere benzer. Sürekli bir devinim ve yenilenme hareketi içerisindeki boylar belki bozkır inançlarının getirdiği fanilik duygusu, belki de çevredeki Budizm, Taoizm gibi etkilerle risk almaya daha yatkın olmuştur. Zira Budizm, maniheizm, taoizm gibi dinler Tonyukuk’un dediği gibi “savaşçılığa uygun değil”se de Türklerin hayatı geçici bir yer olarak gören görüşüne uygundur.
“…ilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku bilgili imiş tabiî, Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabiî…”(Bilge Kağan — Doğu Yüzü -04)
Türk devletinin[dmy.info/devlet-nedir] referansı kağandır. Toplum Türk diye toplanmamaktadır. Aslolan kağanın etkinliğidir. Kağan odak noktasıdır ve Türk ondan olandır. Nitekim diğer Türk boylarını Kırgız, Karluk, Uygur Türk saymayan yazıtlar milletin kaderini de hana bağlar:
“…Bu haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi. Bunun üzerine kağanıma arza çıktım. Şunu arz ettim: Çinli, Oğuz, Kıtay… bu üçü birleşirse biz kalırız. Dıştan sarılmış gibiyiz. Yufka iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor imiş, ince yoğun olsa koparmak zor….” (Tonyukuk 1. Taş Güney Yüzü- 06)
Doğan bey Merhaba. Sitenizde yazıtlar felsefesi hakkında yazınızı bulunca çok sevindim. Çünkü bu konuda incelemeler yok maalesef. Sitenize, Tonyukuk felsefesi hakkında bir yazı eklerseniz katkınız etkili olacaktır.
Selam ve Teşekkürlerimle
Levent Ağaoğlu
İstanbul
agaoglulevent@gmail.com