İnanç hakkında kesin bir tanım yoktur. İnanmak kısaca doğru olduğunu sanmaktır. Bir kişinin bir şeyin gerçek olduğunu onaylamasıdır. İnanç: bir düşünceye bağlı bulunma; güven duygusu; görüş, öğreti; din, akide, iman, itikat anlamlarına gelir. İnanç dediğimizde tek bir şeyi kast etmeyiz. İnsanın dilde sadeliğe yatkın olması bu sözcüğe birçok anlam sığdırmıştır. İnanç ne kadar çok anlama geliyorsa, inanmak ve aynı kökten gelen sözcükler de farklı ve o kadar çok anlamlara sahiptir.
Daha önce varsayım ve doğruluk hakkında tartışmıştık. Hayatta her şey bir şekilde bir varsayıma dayanıyor, ve her şey doğruluk içeriyordu. Çünkü birbirimize inanmak insan olmanın temellerinde yer alan bir şeydi. Doğa durumundaki insanı düşünelim. İnsanlar ilkel zamanlardaki vahşi hallerinden nasıl bugünlere ulaştılar? 50- 60 kişilik avcı gruplar nasıl oldu da boyları, ulusları ve toplumları meydana getirdi? Bizi, birbirimizi öldürmekten alıkoyan ve yaşatmaya sevk eden neydi?
Biriyle işbirliği yapmak için öncelikle ne talep ederiz? Güven vermesi gerekmez mi? Yani ona inanmalıyız. İnanmadan bir arada olmak mümkün değildir. Bir şekilde inanıyoruz ve beraber oluyoruz. Küçük avcı gruplardan milyarlarca kişilik bir küresel toplum olmamız birbirimize inanmamıza bağlıdır. İlk zamanlardaki kuvvetli inanç bağları bugün gözardı edilmektedir. Bilim inancın içine girmiş sayısız safsatayı öne çıkarmakta, ancak kendisinin ve tüm kültürün ait olduğu inanç bütününü görmezden gelmektedir. Günümüzde gelişmişlik inançsızlık gibi algılanmaktadır. Ancak bilimde de inanç yok mudur? Her şeyden bağımsız saf gerçekler var mıdır? Bak: dmy.info/paradigma-nedir & Kuhn Felsefesi
Bu yazıda kısaca inancın ne olduğuna odaklanmaya çalışıyoruz. Bunun nedeni de “gelişmiş” uygarlığın inanç temellerini yadırgamasıdır. Şu soruları soruyoruz: Neden inanırız? Herkes inanır mı? İnançsızlık ya da inançlılık neden var? Yaklaşık 6 milyar insan bir şekilde yüzlerce farklı dinden birinin mensubu. Akla şu soru geliyor, bu kadar farklı doğru olabilir mi? İnançların farklılığını başka yazıya bırakarak insanlığın inanç temellerini vurgulayalım.
Dinlerin yalan olduğu savıyla gündeme gelen insanlar var. Çoğu bilim insanı bu düşüncededir. “Bilimde inanç değil, gerçek vardır” denir. İnsanın aklına şöyle sorular geliyor: Gerçek nedir? Bilim inanmaz mı? Peki terimlere, simgelere, ölçülere, teorilere ne diyeceğiz? Her şeyin başı olan “dil” bir inanç işi değil midir? Sözcüklere inanmasak konuşmak mümkün olur muydu?
İnsan olmanın bilimsel anlamı “dil olmak”tır. Yani üzerinde uzlaştığımız, kararlaştırdığımız simgelerdir. Bir anlamda insanlığın farklı bir dinidir. Herkes ona teslim olarak yaşar. (Bak: dmy.info/dogruluk-nedir) Söylediğimiz şeyler doğal olarak doğrudur. Bu kadar farklı din ve her dinin içindeki birey sayısı kadar farklı uygulama da buradan gelir. Biz doğal olarak inanırız. Çünkü bu sayede varız.
Dinlerin boş işler olduğunu düşünenler insanlığın hata olduğunu savunuyor olmalıdır. Nitekim öyle ya da böyle neredeyse herkes bir şeylere inanıyor. Çoğumuza deli saçması gelebilecek ritüeller ve dini uygulamalar var. İnsanlık o kadar “dini” ve “inanmaya hevesli” ki dini eleştirmek yerine intihar etmek daha akla uygun bir davranış haline geliyor. Gerçekten boş bir şeyse, tamamen dinle örülü insanlık toplumunu nasıl kabullenebiliriz?
Her şeyin eleştirisini yapmalıyız. Her şeyi ortak bir paydada buluşturmalıyız. Ancak aydın olmak adına bizi bir araya getiren inançlara lakayıt davranamayız. İster Türklerin Umay’ı, ister Yunanlıların Zeus’u, ister Babillilerin Marduk’u olsun. Her şeyin bir nedeni ve gereği vardır. İnsan olarak yaşıyorsak inanmayı yadsımak yerine onu anlamaya çalışmalıyız. Madem ki toplumumuz birbirimize inanmak üzerine kurulu, beğenmediğimiz inançlar bize ne anlatıyor olabilir?
İdare eder
bir şeye inanmak onu tartışmasız olarak,olduğu gibi ,sorgulamadan,kuşku duymadan ,eleştirmeden kabul etmektir.