İnsan hayatı kafasında kurar.
İnsanlık olarak kodlanmanın, kafasının içinde yaşamanın uçlarındayız. Birey her an ölebileceği halde kültüre katkı yapar, insanlık yok olacağını bildiği halde şehirler kurar, kendi kafamıza göre olmanın sonucu olarak daha önce olmayan medeniyeti kurarız. Bir şeyleri göz ardı edip kurduğumuz medeni hayat bize bir tehlikeyi de haber verir. İnsan kendisini dünyadan bağımsız kodlayıp gerçeklikten kopabilir. Gerçekte değil hayal âleminde yaşamayı seçebilir. Bireyin en büyük tehlikesi en büyük zenginliğinden gelir. Dünyanın ona uymasını bekleyip kendi kurgularında olguları kaybedebilir.
Psikolojik rahatsızlıklar, psikoz ve nevrozlar, hatta şizofreni okun kendi başına karanlığa doğru gitmesidir. Aslında herkes bu anlamda biraz hastadır, yaşam kurgusu olarak uçlarda yer almanın çıktısı olan savunma mekanizmalarımız vardır. Demeliyiz ki bu yüzden burada bahsedilen çözümleri uygulamamız çok zordur. Biz dünyayı kendi çerçevemizden görüyor ve kendi koşullarımızda hayatta kalmak için dünyayı olduğundan farklı algılıyoruz. Ne güzel ki köleler, soylular, hastalar, zor durumdaki insanlar bahaneler bularak bu sayede hayata devam ediyor. Acı gerçekleri kaldırabilmek için algı çerçevemizi değiştiriyoruz. En cesur, en dürüst olanımız bile dünyayı kendi kültürünün ve insanlığın penceresinden görüyor.Ne var ki en büyük eserlerimiz diğer canlı türleri için ucube, en bilgemiz deli gibi geliyor.
İnsan algılarını değiştirebilir.
Turistler dünyanın başka ucundan gelir ve şehrimizi gezerlerken biz oradan bir an önce geçip kurtulmak isteriz. Başka insanların mutlu olduğu sessizlikten bıkıp gürültü ararız. Başkası için rüyaları süsleyen bir hayattan nefret edebilir, sevdiklerimizi fark etmeyip sevilmediğimiz ortamlar için can atabiliriz. Bunlar hep bireye kalan esneklik, uçlarda olmanın bükülebilirliğidir. Bu esnekliği kullanmama şansımız da yoktur. Devlet ya da aile doldurmazsa birey bu boşluğu doldurur. Birey sevgi görmezse nefretle doldurur ve nefret ettiği dünyanın yerine kurgusal bir dünyada yaşamaya başlar. İnsan kaçınılmaz olarak özgür ve politik bir öznedir. Bu yüzden insanları eğitmek, gerekli donatıları vermek; nahoş görünse bile hepimizin görevidir. Peki bunu nasıl vermeliyiz?