Karl Heinrich Marx (5 Mayıs 1818, Trier – 14 Mart 1883, Londra) Alman politik felsefeci.
Hayatı
Hristiyanlığa geçiş yapan Yahudi bir avukatın oğlu olarak 1818’de doğdu. Marx da Bonn Üniversitesi’nde hukuk okudu. Eşi Jenny ile burada tanıştı. Berlin Üniversitesi’nde öğrenimine devam etti. Hegel’den etkilendi. Gazeteci olarak çalıştı. Doktora tezini Jena Üniversitesi’nde “Demokritosçu ve Epikürcü Doğa Felsefesi Arasındaki Fark” başlığıyla sundu. Materyalizm, Ateizm, Demokrasi taraftarı oluşu Prusya kraliyet ailesi tarafından hoş görülmedi. Fransa, Belçika sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Arkadaşı Friedrich Engels ile komünizm teorisine katkıda bulundu. 1848-49 devrimleri sırasında Almanya’ya döndü ancak devrimler bastırılınca sürgün hayatına İngiltere’de devam etti. Burada arkadaşı Engels’in ekonomik desteği ile hayatta kalmaya çalıştı. 64 yaşında Londra’da vefat ettiğinde devletsiz ve şöhretsizdi.
Felsefesi
İnsanın karmaşık tarihini tek bir formüle indirgemeye çalışan Marx, bunun “tarihin sınıf çatışmasına dayandığını” ileri sürdü. En ünlü eseri Komünist Manifesto’nun ilk bölümünü, tüm tarihsel değişimlerin egemen (üst) ve bağımlı (alt) sosyal sınıflar arasında süregelen bir çatışmanın sonucu olarak ortaya çıktığını ve tarihsel gelişmelerin köklerinin kişilerde ya da fikirlerde değil ekonomide olduğunu söyledi.
- Marks “kâra dayalı” bir ekonomik sistem olan kapitalizmin, bu kârlılığı sürdürmek için işçileri sömürmek zorunda olduğu için istikrarlı olamayacağını anlatır.
- Kâr dediğimiz şey esasen işçilere ürettikleri şeyin değerinden çok daha az bir ücret ödenmesi ile oluşan “artı değer” sayesinde oluşur.
- İşçiler ürettiklerinin karşılığını alamadıkları gibi, yabancılaşmışlardır. Yani kendi üretimleri olmasına rağmen değilmiş gibi davranırlar ve kendi emeklerinde söz sahibi değildirler.
- Elde ettikleri artı değerle zenginler daha da zenginleşir, işçilerin de üretimdeki payı düşer. Zamanla sömürecek bir işçi sınıfı kalmayıp kapitalizm kendi çelişkisi içinde çöker.
Özel mülkiyetin ve bunun için araçsallaştırılan insanın kendi doğasına aykırı bir duruma yol açtığını savundu. İnsan bir akıl canlısı olarak böyle bir alet olamazdı ve olduğu zaman alet eden mekanizmanın da sonu kaçınılmaz olurdu.
- İnsanlar kendi ekonomik çıkarlarına uyanlar ile ötekilere karşı grup halinde yaşarlar.
- Sosyo-ekonomik statü mülkiyetle olan ilişkiye dayanır ve toplumumuzda burjuva mülkiyetin çoğuna sahiptir.
- Tarihte üretim araçları değiştiğinde(ör. Tarım ve endüstri devrimleri) devrimler ve savaşlar olur.
- Yönetici sınıf yenisiyle değişir.
- Tarih bu sınıf çatışmasının kaydıdır.
Aşama | Sömüren Sınıf | Sömürülen sınıf |
---|---|---|
İlkel komünizm | Sınıf ayrımı yok | Sınıf ayrımı yok |
Kölelik | Köle sahipleri | Köleler |
Feodalizm | Toprak sahipleri | Serfler |
Kapitalizm | Burjuva | Proleterya |
Sosyalizm | Yöneticiler | İşçiler |
Komünizm | Sınıf ayrımı yok | Sınıf ayrımı yok. |
Öngörüleri
Hegel’in çağı kontrol eden zeitgeist(zamanın ruhu) anlayışı Marx’da devam eder. Hegel’in tarihsel süreci mutlak ruha dayanırken Marx sosyal ilişkilere, materyal kanıtlara dayanıyor. Hegel’i kafa üstü(teorik) durumdan ayakları üstüne(pratik) kaldıran Marx Hegel’in idealist diyalektiğini materyalist bir diyalektiğe dönüştürür. Yine bir örüntü sezer, bunu ruh yapmasa da. Bu örüntülerin sonucu olarak öngörülerini dile getirir. Diyalektik materyalizmin öngörüleri şöyledir:
- Teknoloji ilerledikçe işsizlik artacak, daha çok insan üretimden yabancılaşacaktır.
- Zamanla yoksul bir çoğunluk ve zengin bir azınlık olacaktır.
- Diyalektiğe göre bu çatışma şiddetli bir devrim ile sona erecek ve sınıfsız toplum kurulacaktır.
Marx’ın zamanlaması iyi olmasa da öngörülerinin tahmin ettiği zamandan çok sonra gerçekleştiği söylenebilir. 1840’larda komünizmin hayaleti başarılı olamadı, halen de böyle bir ütopyaya ulaşılmış değil; ama birçok ülkede çalışma koşullarının iyileşmesine ve “reforma” yol açtığı su götürmez.