Kavim, ümmet, millet ve ulus terimlerinin incelemesi

Birbirinin yerine kullanılabilen bu dört terimin bugünkü anlamları modernleşme sürecinde türetilmiştir. Osmanlı modernleşmesi XVIII. yüzyılda batının tekniğini almak için başlatılan idari girişimlere temellenir. 1839’daki Tanzimat Fermanı bu girişimin siyasi olarak ülkeye temayüz ettiğini göstermiştir. Bundan sonra modernleşme bir tercih değil, zaruret haline gelmiştir.

Tanımlar

Kavim kelimesi İslamiyet ile birlikte Türkçede kullanılmaya başlanmıştır. Arapça kavm kelimesinin bir yerde yerleşik halk anlamına geldiği ve bugünkü ulus kavramını farklı bir şekilde karşıladığı görülmektedir. Batı ile etkileşim başladıktan sonra etnik kimlik ve bir ideoloji vasıtası olarak kullanılmış, kavmiyetçilik şeklindeki akım anlamını daha sonra milliyetçiliğe bırakmıştır.

Ümmet kelimesi Arapçada İslam toplumu anlamında alınmış ve bu anlamda günümüze dek kullanılagelmiştir. Bununla birlikte modernleşme döneminde siyasi bir anlama delalet etmek üzere bazı İslamcı yazarlarca kullanılmıştır. Yine de konu edindiğimiz kavramlardan kimlik olarak en eski ve toplum tarafından kabul görenidir. Dini esasa dayandığı için anlamı nispeten sabit kalmış, bu yüzden başka terimlerle ikame edilmiştir.

Millet kelimesi Arapça milel(mezhep) kökünden türemiş ve o da Aramice “aynı dili konuşanlar” anlamındaki mella kelimesinden gelmiştir. Türkçede XIV. yüzyılda dini cemaat anlamın kullanılırken XIX. yüzyılda Fransızca nation karşılığı olarak verilmeye başlanmıştır. Nitekim Ahmet Vefik Paşa Lugat-ı Osmani adlı sözlüğünde bu sözcüğü “ümmet, kavim, cemaat” olarak tanımlamış ve incelediğimiz kavramların birbirini ikame eden konumunu sergilemiştir.

Ulus kavramı Eski Türkçede hanedana düşen ülke anlamına gelmektedir. Ülüşmek pay etmek anlamındayken Moğollar boyların sahip olduğu illere ulus demiştir. Bununla birlikte 1800’lere kadar Osmanlı’da kullanılmamış, sadece göçer Türkmen aşiretlerini nitelerken sarf edilmiştir. Cumhuriyetten sonra Fransızca nation kelimesi yerine kullanılmış, Osmanlıcada farklı anlamlara gelebilen kavim ve millet kelimelerinin yerine yeni ideolojiyi yansıtan yeni bir kelime olarak görülmüştür.1922 sonrasında Türkçülük cumhuriyetin ideolojik temellerinden biri olmuştur. Ulus sözcüğü de dilde özleşme çabaları sırasında yaygınlaşmıştır.

Batılılaşma ve ithal fikirler

Osmanlı modernleşmesi öncesinde muhafazakarlık İslam ümmetçiliği çerçevesinde mevcudiyetini sürdürürken daha sonra Osmanlıcılık, ideolojik İslamcılık ve Türk milliyetçiliğine dönüşmüştür. Modernleşme Avrupa’dan milliyetçiliği getirmiş, mevcut anlayışlar batıdakilerle değiştirilmeye başlanmıştır.

Milliyetçiliğin Fransız Devrimi sonrası türemiş modern ve Avrupalı bir ideoloji olmasının yanı sıra Türkçülük de Osmanlı’nın kendi iç dinamiklerinden değil Avrupa’da Türkler hakkında yapılan yayınlardan ilham almıştır. İslam ülkelerinde öteden beri bu anlayışa benzer bir dava-yı kavm bahsi mevcuttur. Ne var ki milliyetçilik siyasi ve toplumsal etkinliğe sahip bir ideolojidir. Dava-yı kavm’den hariç olarak milliyetçilik topyekun bir değişimi ve etnik kimliğin toplumsal yapının sunulmasında öne çıkarılmasını gerektirmektedir. Osmanlı toplumunda böyle bir eğilim olmadığı gibi, bu tutum örf, gelenek ve şeri hükümlere de uymaz.

Osmanlı aydınları ve batıda tahsil gören öğrenciler batıdaki milliyetçi fikirlerin bir modernleşme aracı olmasını görmüş, özenmişlerdir. Özellikle Türk kültürünün Avrupalılar tarafından araştırılması, keşfedilmesi ve yayımlanması Türkçülüğe yönelik bir ilgi oluşturmuştur. Orhun Abideleri’ni 1889 yılında Rus tarihçi Yardintsev bulmuştur. 1890’da bir Fin heyeti, 1891’de de bir Rus heyeti burada incelemelerde bulunmuştur. 1893 yılında Danimarkalı Vilhelm Thomsen okumuştur. Türkçede ilk yayını ise Necip Asım 1897 yılında yapmıştır.

Joseph de Guignes’in Histoire générale des Huns, des Turcs, des Mogols et des autres Tartares occidentaux (Paris 1756-1758) ve Arthur Lumley Davids’in A Grammar of the Turkish Language with a Preliminary Discourse (London 1832) benzeri eserler Osmanlı’daki aydınlara Türkçülük- millyetçilik davasında ilham olmuştur. Guignes’in eserinden faydalanan Mustafa Celâleddin Paşa, Les turcs anciens et modernes (Istanbul 1869)  başlıklı kitabıyla ciddi bir entelektüel tartışmayı başlatmıştır. 1868’de İstanbul’da neşredilmeye başlanan Terakkî gazetesinin “Türk gazetesi” şiarıyla çıkarılması ve Süleyman Hüsnü Paşa gibi münevverlerin Târîh-i Âlem adlı gibi eserlerinde tarih içerisinde Türkleri vurgulamaları milliyetçiliği Osmanlı’da da yayan gelişmeler olmuştur.

Tanzimat sonrasında batılı kurumlar getirilirken aynı görevi gören İslami kurumlar da mevcudiyetini sürdürmüştür. Dolayısıyla milliyetçilik ve daha sonra ulusçuluk ile birlikte kavim ve ümmet kavramları da kullanılmıştır. Aynı zamanda modernleşme çerçevesinde gelen “ideoloji” bu kavramların siyasi alt yapısını oluşturmaya başlamıştır. Modernleşme sürecinde eski ve yeni kurumların birlikte var olması düşünce hayatının akımlar bağlamında kutuplara ayrılmasını getirmiştir. Böylece terimlerin anlamları genişlemiş, değişmiş ve karışmıştır.

Düşünce Akımları

Namık Kemal modernleşme döneminde söz konusu kavramları kullanan İslamcı bir aydın olarak dikkat çekmektedir. İslamcı olsa da batılı filozoflardan tercüme yapmıştır. Onun eserlerinde ümmet de vardır, millet de bugünkü anlamına yaklaşır. Vatan kelimesini coğrafi bir birlikten ülküye dönüştüren de odur. Ayrıca vatanın içindekileri farklı eserlerinde Osmanlı, ümmet, millet, mezhep, Müslüman ve Türk olarak tanımlaması da dikkat çekicidir. Bu dönem aydınının kavram dünyasında bu kavramlar birbirini ikame edebilir ve diğerinin yerine kullanılagelmiştir.

Cumhuriyet döneminde yaygınlaşan bir terim olan ulusun bağlamı ise Türkçülük akımı ile oluşur. Ali Suavi 1870’lerde yazılarıyla bugünkü anlamda ulusun atıf yapıldığı fikirleri neşretmiştir. Yeni Osmanlı ve Jön Türk olarak değerlendirilen müellifler milliyetçiliği Avrupa’dan görerek Osmanlı’da uygulamaya kalkmış, kavim ve millet kavramlarının taraftarı olmuştur. Buna karşın İslamcılar ümmet kavramını öne çıkarmış, kavim kavramını da milliyetçiliğe karşı söylem geliştirmek için kullanmışlardır. İslamcılar toplumu birbirine bağlayanın din kavramı olduğunu ve “ümmet” olarak var olabileceğimizi savunurken, daha geç tarihlerde Türkçüler diğer Müslüman unsurların Osmanlı’dan kopmasıyla kavim taraftarı olmuşlardır. Cumhuriyet döneminde millet taraftarı idari kadro bu terim yerine “ulus” terimini kullanmış ve bugünkü şeklini vermiştir.

Kaynaklar

  • İsmail Kara,. Din ile Modernleşme Arasında, Dergah Yay., 2016.
  • Cahid Şenel, Tanzimattan Günümüze Türk Düşüncesi, AUZEF ders notu, 2017.
  • Uygur Kocabaşoğlu, (ed). Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce Cilt 3 Modernleşme ve Batıcılık, İletişim Yay., 2007
  • Ceylan Tokluoğlu,  Ziya Gökalp: Turancılıktan Türkçülüğe, C. Özyurt, Ziya Gökalp Kitabı içinde, Hece Yay. 2015.
  • Kemal Karpat,  İslam’ın Siyasallaşması, Timaş Yay., 2013.

2 Comments

  1. SAVAS IYIDOGAN 24 Kasım 2020

Leave a Reply