Batılı politikacılar küresel sisteme aykırı sözler söylemeye başladı. Amerika, Avrupa Birliği ve sair askeri ve finansal birlikler çatırdamaya başladı. Aydınlanmanın kaynağı olan ülkeler sağ görüşlerin popülizmine ev sahipliği yapıyor. Irkçılığa varan görüşler ne aydınlanmaya ne de mevcut küresel değerler dizisine uyuyor. Batıda halkın desteğini alan politikacılar bağırdıkça bağırıyor. Diğer ulusları rahatsız eden ve insanlık onuruna aykırı beyanlarda bulunan popülistleri anlamak için onlara yol açan şeyi anlamak gerekir. Bu popülizm aslında küreselleşmeye verilen tepkiyi yakıt olarak kullanmaktadır. Batının bencilliği teşvik eden kültürü, onun en büyük ürünü olan küresel kapitalist düzeni tehdit olarak algılamış ve taaruza geçmiştir.
Batı dünyayı ele geçirmenin rahatlığını yaşayamıyor. Büyüme için teşvik edilen bencillik şirketokrasiyi getirdi. Şirketlerin idaresi altındaki dünya devletleri varoluşsal kaygılar edindi. Çok uluslu şirketler ülkeleri birer şube olarak görüyor ve eski devlet anlayışlarına ters düşüyorlar. Küreselleşen dünyada demokrasinin varlığı şirketlere kötü bir zıtlık oluşturuyor. İnsanlar, yani zengin şirketlerin zıttı olan kalabalık, küresel piyasaya sıcak bakmıyor. Küresel kapital her ne kadar geçici refah getirse de kalabalıklar kendi bireysel ekonomilerinin zarar gördüğünü anlamaya başladı.
Küresel şirketler milli ya da dini duygulara sahip olmadığından ürettikleri veya kazandırdıkları ülkelerde ayrım yapmıyorlar. Kazanç odaklı yatırımlar kalabalıkları sinirlendiriyor. Bu yüzden tüm batı toplumları ürünlerini aldıkları şirketlerden ülke ekonomisine katkı yapmalarını bekliyor. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Çin’e sattığı ürünlerin beş kat fazlasını buradan ithal ediyor. İthal ettiği şeyler ise Amerikan firmalarının Çin’de ürettiği tüketim malzemeleridir. Avrupa’da da durum böyledir. İnsanlar iş imkanlarının başka ülkelere kaymasını ve ülkelerindeki şirketlerin başka ülkelere vergi vermesini tepkiyle karşılıyor. Bu tepkiyi gören ve fırsatı değerlendirmek isteyen politikacılar çoğu ülkede seslerini yükseltmeye başladı.
Bu tepkiyi yakıt olarak kullanan sağ görüşlü politikacılar popülist söylemler geliştiriyor. Demagoglar bireysel çıkarları yücelterek oy topluyorlar. Küreselleşmenin karşısına kalabalığın bencilliğini okşayan bir anlayış yerleşiyor. Popülizm zamanla başkasına karşı çıkarları çoğaltacak totaliter yönetimleri getiriyor. Dünya savaşları sonrasında bilinçli şekilde önü açılan uluslararası ticaret ve finansal entegrasyon duraksıyor.
Brexit ve Trump seçimleri küresel piyasaların halkların bencilliğine engel olamadığını gösterdi. Neyse ki örtük savaş var. Bundan sonra küreselleşme totaliter refah devleti görünümünde sürecek, sermaye gizli özne olarak tümcedeki yerini alacaktır. Kapitalizm de sosyalist bir söylem geliştirerek devletin ardındaki gizli el olabilecektir. Popülizm dalgası karşısında sermayenin kendini gizlemesi ve devlet şeklinde tezahür etmesi beklenmelidir. Kalabalıklar gerekirse komünizm ile sindirilecek ve geri planda sömürü hep devam edecektir.
“Artık doktorların sağlığı, avukatların adaleti, üniversitelerin bilgiyi, hükümetlerin özgürlüğü, basının haberleri, dinin ahlaki değerleri ve bankaların ekonomiyi yok ettiği bir toplumda yaşıyoruz.” Chris Hedges