Türkiye'de Modernleşme

Türk kapitalizmi

Türk kapitalizmi

Türk kapitalizmiTürk kapitalizmi hakkında konuşmadan önce bir örnek vermek istiyorum: Yolcu uçaklarında bazı uyarılar bulunur. Uçuş güvenliği ve acil durum prosedürünü anlatan işaretlerden biri şöyledir: “Uçak tehlikeli tehlikeli bir duruma girerse oksijen maskelerini kullanın. Önce kendinize, sonra yanınızda kullanamayanlara tedarik edin.” Ben de hayatın tehlikeli kapitalizm durumundan felsefeyle korunuyorum. Tabi çakılacağımız aşikar ama bir umut sarılıyoruz oksijene. Bu oksijen benzetmesini sömürmek gerekirse bir örnek daha vereceğim. Bu da kapitalizmin ancak Türkiye tarafını anlatmakla olacak. Zira çevremizdekini anlamadan genel kapitalizm sorununa karşı eksik oluruz.

Türkiye’de okumuş yazmış ve duymuş tayfası haricinde kapitalizm pek bir şey çağrıştırmaz. Geniş kitlelerce kapital- zengin’dir. Kapital ağa, reis, bey, hocadır. Bu zengin denen, mal varlığı nedeniyle üstün görülür. Belki de sömürebilme kapasitesi nedeniyle güvenlik amaçlı korkulur. Zengin herkes kötü müdür? Biraz. İnsanın nasıl zengin olduğuna bir bakalım. En eski devirlerden beri bazı kişiler çoğunluktan ayrıcalıklıdır. Bu ayrıcalık en başlarda bir tilki postuyken giderek tarımsal ürünler, sanayi kolları ve şeytani finans piyasaları olmuştur. Zengin derken ortalama yaşam standardından çok fazlasına sahip kişileri ima ediyoruz. Bunların serveti kişisel yetenek ve beceriye dayanmaz. Bir adamın yüz binlerce kişiyi çalıştırıp milyonlarcasının varlığına sahip olması nasıl bir yetenektir? Tabi ki yetenek değildir. Sömürüye başlayanlar tarafından uydurulan düzen sayesindedir. Atalarımız kuyuya taş atmış, çıkarmaya çalışıyoruz. Hayvanlardan farklı olduğumuzu iddia edip daha da hayvanlaşmaya çalışıyoruz. Doğadan ayrılan yönümüzü hiç kullanmıyoruz. İletişim ve sorgulama yeteneği. Bir yeteneğimiz var, bunu sömürüde kullanıp, virüs gibi kendimizi yok etmeye doğru ilerliyoruz.

türk kapitalizmiKonudan sapmadan ülkemize dönelim. Biz diğer toplumlara göre daha az anamalcı- kapitalistiz diyebiliriz. Gerek göçebelikten gelen komple zenginlik-gerekse İslam dininin fakiri kollamayı emretmesi nedeniyle zenginimiz azdı. Ne zaman kent hayatı başladı, din adamları güçlülerin güdümüne girdi: o zaman zenginler türedi. İnsanı mahveden bu sahip olma duygusu en yanıldığı mevzu aslında. Medeniyet bizi bozdu diyebiliriz. Tabi bu kapital olmak istemediğimiz anlamına gelmez. Bu tüm insanlığın belasıdır. Bir yerlerde ne olmuşsa artık, “ben” denilen şey “biz” in önüne geçmiş. Ülkemizde de bu artınca büyük insan belasına ortak olduğumuz söylenebilir. İnsanın toplum olarak var olduğunu unutup “ben”i öne çıkarırsak toplum da yok olur insan da. Çevremizde özenilen insanlara, ünlülere bir bakalım. Bunların hepsi kendini toplumun önünde görmüştür. Bir kere ünlü, insanın bir arada yaşamasına aykırıdır. Belli bir üretimi, faydası olmayan kişiler sadece milleti oyaladıkları için daha bilinir olmaktadırlar. Bu durumda ünlü olmayanlar: ben iyilik ve katkı yapıyorum, neden o ünlü, ben değilim? diye sorabilir. Herkes meşhurlar kadar bencil olamaz. İnsanın bir arada kalmasını bencil olmayan büyük çoğunluk sağlar. Bir kısım da ayrıcalıklı olması gerektiğini düşünür. Bütün işi bunlar mahveder.

Osmanlı’dan gelen halkı kurtlara emanet etme politikasını anlatalım. Osmanlı mali sıkıntıya düştüğünde vergileri artırır, vermeni de yok ederdi. Vergi devlet politikasıdır olabilir. Bir de müsadere vardır. Devlet gerek gördüğü kişilerin servetine el koyup açık artırmayla satardı. Vefat etmiş kişiler, idam edilmiş kişilerin malları haraç mezat satılırdı. Bunun dışında İstanbul’dan uzak eyaletlerin kiraya verilmesi usulü vardır. Bir bölgenin gelirleri peşin para alınarak bir kişiye verilirdi. Buna iltizam denir. Bölge halkının kaderi alan kişi, mültezime bağlıdır. Mültezimler de halktan yüksek haraçlar toplar. Osmanlı yeterince nakit yaratamadığından ve yeterince kapital olamadığından, Kanuni döneminden başlayarak dış borçlar almıştır. Bugünkü IMF gibi alacaklılar ülke yönetimine karışmışlardır. Devletten halkı daha da sömürmesini istemişlerdir. En çok sömürülen imparatorluk olan Osmanlı da çaresiz boyun eğmiştir. Bunu en son 1. Dünya Savaşı’nda insanlarımızı asker deposu olarak görmelerinden anlayabiliriz. Türkiye’de bir müttefik yokken, sadece oraya buraya asker göndermeye gelmişlerken, Avrupa’da, Asya’da, Kafkasya’da onlar adına ölenler Osmanlı vatandaşıydı.

türk kapitalizmiŞimdilerde en küresel biçimini görüyoruz. Türk ekonomisi 2000’lerin başından beri küresel sisteme entegre olmuştur. Bugün borsanın %65’i yabancı paylıdır. Ekonomi yabancının yüksek faiz ve manipülasyon getirisi için piyasaya girişi sayesinde ilerliyor görünmektedir. Devlet yabancıya kendini sevdirmek için birçok taviz vermektedir. Hiçbir gelişmiş ülkede ana sektörlere bu kadar yabancı etkisinde değildir. Türk parasını değersizleştirmek halkın cebinden büyük sermayenin cebine transfer demektir. Türk Lirası en iyi döneminde %9-10 enflasyona uğrar. Hiçbir ülke bu kadar gelişmiş olmak iddiasıyla gelişmişlerce sömürülmez.

Sonuç olarak kapitalizmin mağduru olan bir halk görüyoruz. Baştakilerin daha başta olmaya çabalaması ve zincirleme reaksiyonla bizlerin hep aşağılanması ve bu kazanın içinde dönerken bizim bunu fark edemeyişimiz. Yerel sömürü küresel sömürüden daha acı. Dışarıda başarılı olamayan, sadece içerideki sömürüye kalanlar bizi iyice ezmektedir.

Leave a Reply