İnsan medeniyete mecbur kalmıştır. Gelişme zorlama bir şeydir. Eğitim de öyle, zorla olur. Hiçbir çocuk oyunu bırakıp derse gitmek istemez, zorla alıştırılmadıysa. Bu işin ne kadar zorlama olduğunu insan ile hayvan arasındaki farklardan anlayabiliriz. İnsan güzellik olsun diye doğadan ayrılmamıştır. Doğadaki zayıf konumu onu mecbur bırakmıştır. İlk şehirler korkudan yapılmıştır. İlk devletler zorlama için kurulmuştur. İnsan gelişmeye mecbur kalmıştır. Okul dediğimiz kurum da kendimizi mecbur bırakmak içindir ve eğitim zorlama bir etkinliktir.
İnsanı avcı- toplayıcı haliyle düşünelim. Neden bir yere saplanıp medeniyeti kursun? Neden özgürlükten ve istediğini yapabilmekten vazgeçip şehre hapsolsun? Bunun mecbur kalınmış bir hareket olduğu, bir ihtiyaç duyulduğu bellidir. Zaten doğadaki farklılıkların hepsi mecburiyetlerden gelir. Başka türlüsü adaletsiz olur, belli bir örgüden yoksun hale gelir. Üstünlük veya gelişmişlik gibi kavramlar rastgele olduğunda oyun kuralsız demektir. Bu da kimsenin yaşamak istemeyeceği bir hayat tasavvurunu oluşturmalıdır ki böyle bir şeye rast gelmiyoruz.
Gelişme var ise bu yaşantılardan gelmelidir. İnsanın üstünlüğü(üstün yok etme gücü) de tarih boyunca yaşadığı ezikliktendir. Korkutulan korkutur. Ezilen ezmeye çalışır. Tehdit gören tehdit eder. İnsan gördüğü hayatın sonucudur. Kimse dünyaya bir yönerge ile gelmiyor. Gösterilen hayatı yaşıyoruz ve zorda kaldığımız için medeniyeti oluşturmuşuz. Medeniyet mecburi kalınmış bir şeydir. Medeniyetin aktarılması, eğitim de bunun göstergesidir. Eğitim oyun kadar çekici değildir. Eğitilmek kimsenin hoşuna gitmez. Ne var ki eğitim tüm dünyada bir kural halindedir.
Zorlama, mecbur bırakma ve eğitim kural halindedir. İttire kaktıra bir medeniyet ve bunu aktaran eğitim sistemi kurmuşuz. Yalnız bunun farkında değiliz. Sanki lutfetmişiz, harikalar yaratmışız gibi düşünüyoruz. Geçmişe görkemle bakıyoruz. Lakin geçmiş çektiğimiz acılardır, aldığımız derslerdir. Geçmişin asıl işlevi ders çıkarmak iken sorunları çıkarıp kendimizi kandırabileceğimiz görüntüler arıyoruz. İnsan hayatının zorluklarını insanlıkta görmeliyiz. İnsanlık doğadan bu kadar farklı bir yaşam tarzını büyük zorluklar çektiği için oluşturmuştur. İnsan mecbur kalmıştır. Zorlanmıştır ve bu yüzden zorlar. Geçmişten çıkardığımız bu dersi geleceğe uygulayabiliriz.
Çağdaş teknoloji ile evden her şeyi öğrenmek mümkündür. Bilgi her yerdedir, ama insanlar öğrenmez. Çünkü bireysel hayatlarında buna zorlayacak bir şey yoktur. Okula kendimizi mecbur bırakmak için gideriz. Veyahut sosyal statü, para, merak, can sıkıntısı gibi mecburiyetlerden bazılarımız harekete geçebiliriz. Unutmamak gereken bir şey, mecburiyetten yaptığımızdır. Eğitim ve gelişme çabaları zorladır. Medeniyete mecbur kalırız.
Medeniyet cebren(kuvvetle), yani kuvvetle olur. Kimse isteyerek gelişmez. Geri kalmış toplum tasavvuru veya cahil insan sıfatı da böylelikle yanlışlanır. Herkes ihtiyacı kadar gelişir. Cahil yoktur, herkes kendine yetecek kadar öğrenir. Geri kalmış toplum yoktur, belki mecburiyetten ilerlemiş toplumlar vardır. Mecbur kalmadıkça kimse gelişmemiştir. Misal, cumhuriyetin yüz yıllık tarihi de gelişmek istemeyen bir toplumu zorla geliştirme, mecbur bırakma tarihidir.
Tarihe hiç bu tarafından bakmamıştım. Gayet dediğiniz gibi, medeniyet kurmak zorlama ile mümkündür. Bu gün eğitim konusun da parmakla gösterdiğimiz İskandinav ülkeleri veya ekonomik olarak güçlü Almanya,Amerika,Rusya ve Çin olsun bunlar hep milleti daha çok çalışmaya iten yönetim biçimine sahip. Demek ki önce insanları sıcak yatağından çıkarıp çalışmaya itmek gerek. Korku, ve tabi korku bu gelişmekte azımsanamayacak öneme sahip. Tarihte her savaştan sonra yeni buluşlar,iş dalları ve bir üst modernleşmeye varan gelişmeler olmuştur. Sanırım insanın harekete geçmesi için korku ve mecburiyet yeterli. Peki bizim bu konu da neyimiz eksik? Acaba korkmaya mı bağışıklık kazandık? Yoksa yaşadığımız onca yıl da kaos ortamları bizi içten içe boş vermişliğe mi sürükledi?
Bence basit bir cevabı var. Her medeniyet büyüyor, rahatlıyor ve çöküyor. Bizimkiler din ve devlet sayesinde rahatlamıştır. Batının kapitalizm ve şüphe zorluğuna rağmen sosyal ve itaatkar bir toplum oluşmuştur.
Bir de zor bir cevap var. Bu da kaosun içinde bir kader, coğrafya ve itiraflar gerektiriyor. Zor cevabın verilmesi gerekmiyor, zira düşünmeyen bir okuyucu okusa da anlamıyor. Düşünen de kendisi biliyor.