Türkiye'de çağdaş düşünce

Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi

Hilmi Ziya Ülken’in Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi adlı eserini inceledik. Bu eserde Ülken kendi dönemindeki çağdaş Türk düşüncesini tahlil etmektedir. İlk baskısı 1966’da Selçuk Yayınlarından yapılan eserin Ülken Yayınları’nda sekiz, Türkiye İş Bankası Yayınları’nda da iki baskı yaptığı görülüyor. Biz de en yeni baskısı olan 2014 baskısını ele aldık.[1]

Türkiye'de çağdaş düşünceHilmi Ziya Ülken Türkiye’de düşünce tarihinden haberdar olunmadığı savıyla bu konulara dikkat gösterdiğini ifade etmektedir. Türk düşüncesinin batıdaki felsefe anlayışı gibi olmasa da kalıcı düşünceler ürettiğini ve bunların ilgiye muhtaç olduğunu savunmaktadır.[2] Buradan yola çıkarak kapsamlı bir eser yazma ihtiyacı hissetmiştir.

Giriş bölümünde Türk düşüncesinin mahiyetini ve eserin dayanaklarını açıklamaktadır. Öncelikle batı karşısında geri kalışı sorgulamaktadır. Osmanlı Devleti’nin yüzlerce yıl aydınlanmacı Avrupa devletlerine komşu olduğunu, yanı başındaki yenilikçi fikirlere neden bu kadar yabancı kaldığını sormaktadır. Tarihe bakarak bu soruna yanıt aramaktadır. Öncelikli sebep dini ve tarihi gerginliklerdir. Özellikle Haçlı Seferleri’nden sonra batının doğuda olumsuz anlam edinmesi modernleşmeye engel olmuştur. Halk gelişmeye değil, batılılaşmaya mukavemet göstermiştir.

Çağdaşlaşma önce askeri alanda gündeme gelmiştir. 1699 Karlofça Antlaşması ile batı karşısında askeri yenilgi alınmıştır. Ordunun yenilenmesi de ilk akla gelendir. Ordudan başlayan yenileşme hareketleri kültürel alanda da tecrübe edilmeye başlamıştır. Haçlı Seferleri ile zirvesini yaşayan doğu ve batı gerginliği bizde batılı değerlerin alınmasına engel olmuştur.[3] Birçok isyan ve direniş ile batılı değerlerin iktibas edilmesi sekteye uğramıştır.

Matbaanın üç yüz yıl sonra gelmesi gibi gecikmeler söz konusuyken yeni araçların eski kurumların devamı için kullanılması da ilgi çekicidir. Matbaa gelmiştir ancak yeni eserler değil eski skolastik anlayış basılmıştır.[4] On sekizinci yüzyılda Aristoteles’in Physica adlı eserinin Yunancadan Arapçaya çevrilmesi ile övünmek ve kendini Abbasilerle kıyaslamak Yanyalı Esat Efendi’nin dönemin terakki anlayışına sembolik bir davranışıdır.[5]

Tanzimat askeri alandaki yeniliklerin kalıcı olarak yapıldığı bir döneme denk gelir. Öncelikle ordu yenilenmiş ve daha önemlisi gericiler el çektirilmiştir. Şimdi Tanzimat ile basit vatandaşın söz hakkı alması gündemdedir. Ülken Türkiye’nin modernleşmesini dönemler halinde incelerken bu uğurda görev alan düşünürleri de hayatlarıyla takdim etmektedir. Bunu yaparken yenicilik taraftarı olarak çeşitli eleştiriler de getirmektedir. Türkiye çağdaşlaşmasında gerici ve ilerici kurumlar ve kişiler Ülken’in “ilerici” bakışıyla analiz edilmektedir.[6]

Türkiye'de çağdaş düşünceTürkiye’de aydınlanma değil terakki olduğunu söyleyerek, Türk aydınlanmasının medeniyetçi düşünürlerle başladığını söyler. Şinasi, Münif Paşa, Cevdet Paşa gibi öncü düşünürleri okuyucuya bildirir. Ali Suavi’ya geniş yer vermesi ilgi çekicidir. Onun Türkçü ve batıcı olması müellifin dikkatini çekmiştir. Suavi devrimci ve milli eserler vererek Türkiye’nin “çağdaş” teşebbüslerine örnek teşkil etmektedir.[7]

İkinci bölüm Birinci Meşrutiyet Dönemi hakkındadır. İlk meşrutiyet denemesi henüz bir yıl geçmişken hüsrana uğramış, ikinci deneme de dış politikalar gerekçesiyle hüsrana uğramıştır. Ülken bu bölümde Osmanlı’nın meşruti idare anlayışını, bunu hazırlayan unsurları ve teşebbüslerin başarısızlığının sebeplerini analiz ediyor. Ülken bu bölümü ilk meşruti denemelerle sınırlıyor ve meşrutiyet anlayışının ülkeye girişini anlamaya çalışıyor. Bunu yaparken Namık Kemal’in düşüncesini bölüm içerisinde çözümlüyor. Muhafazacı bir meşrutiyetçi olduğunu ve kuvvetini Türk˗İslam geleneğinden alarak batılılaşmak istediğini söylüyor.[8]

Üçüncü bölüm İkinci Meşrutiyet Dönemi hakkındadır. Bu bölüm kitabın da çoğunluğunu oluşturmaktadır. En çok yer tutan bölüm olması çağdaş denilecek düşüncelerin arketiplerini oluşturmasındandır. Modernleşmeye ve sonraki düşüncelere çok çeşitli tabanlar oluşmuştur. Bu dönemdeki oluşumun merkezi süreli yayınlardır. Yeni düşüncelerin ve muhalefetin toplandığı gazeteler ile dergiler kapatılıp açılmaktadır. Bu hararetli dönemde İkinci Meşrutiyet’in yasal olanakları uç fikirlerin de gelişmesine imkan vermiştir.[9]

Hüseyin Cahit estetik anlayışımızı, Cenap Şahabettin şiir anlayışımızı, Ahmet Şuayip edebiyat kavrayışımızı değiştirmiştir. Servet˗i Fünun dergisi adıyla fenlerin servetini ifade etse de aslında edebi ürünlere yer veriyordu. Ne var ki aslında amaç sanat da değil, siyasi görüşlerin sanat felsefesi altına saklanmasıydı.[10] Ulum˗ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası ilk defa tam anlamıyla bir felsefi hareket meydana getirmişti. Müspet felsefenin bir program dahilinde irdelendiği bu dergi devleti düşündüğü kadar cemiyeti de düşünmekte ve geliştirmeye çabalamaktadır. Ülken bu dergide bir felsefe çevresi oluştuğunu düşünmekte ve pozitivist anlayışın hüküm sürdüğünü belirtmektedir.[11]

Ülken Ulum˗ı İçtimaiye dergisinin yazarlarını tahlil ederken Satı El Husri’ye ayrı bir yer vermektedir. Derslere ve konferanslara önem veren bu düşünür etnografya, biyoloji, müzecilik, mülkiye, eğitim, sosyoloji gibi birçok alanda çalışmıştır.[12] Ülken’in kamuoyunda gündeme gelmemiş bazı düşünürleri öne çıkarması ve tarafgir yorumlarda bulunması çağdaşlaşma çabasına katkı yapmaya çalışmasından olabilir. Bir düşünce tarihçisi olduğu kadar uygulamacı da olmak istiyor ve düşünürleri toplum hayatına yerleştirmeye çalışıyor. Bunu yaparken Satı gibi bilimcileri ve Emrullah Efendi gibi eğitim inkılapçılarını öne çıkarmasını bize modernleşmeci olduğunu anlatıyor.[13]

Karşıt dünya görüşlerinin çatışması ve modernleşmede rekabetin oluşması Ülken’in olumlu bulduğu olaylardandır. Tanzimat ile başlayan, Birinci Meşrutiyet ile hayat bulan ve İkinci Meşrutiyet’te tartışılmaya başlayan fikirler anti tezleriyle birlikte gelişip serpiliyordu. Farklı görüşlerden ilki İslamcılık Sebil˗ür˗Reşat gibi dergilerde daha çok ahlak ön plandaydı.  Ülken İslamcılığın karşısında Avrupacılığın yer aldığını söylemektedir.[14] Osmanlı˗İslam geleneğine dayanan batılılaşmayı kabul etmektedir.[15]

Türkiye'de çağdaş düşünceİslamcı ve Avrupacı görüşlerle birlikte Servet˗i Fünun ve Ulum˗ı İçtimaiye dergileri etrafındaki pozitivistler batıcılığın uç noktalarını inşa etmektedir. Jön Türkler arasından çıkan batıcılık batıya ait her şeyi ileri ve doğuya ait her şeyi geri kabul etmeye kadar varmıştır.[16] Bu görüş İslamcılık ile karşılanmışken, Türkçülük İslamcılık içinden çıkarak yeni bir yol açmıştır.[17] Bu esnada Cemalettin Afgani gibi bilginler doğunun geri kalışında birer istisna gibi toplumu aydınlatmaktadır. Afgani İslam alemini aydınlatırken Gaspıralı ve Sami Türkçülüğe hayat vermektedir.[18]

Hilmi Ziya Ülken tüm düşünceleri kapsamaya çalışmanın yoğunluğunda bazı düşünürleri hatırlatması da dikkat çekicidir. Belki kalabalık bir gündemi vardır, ancak böyle bir derlemenin faydaları da mevcuttur. Mesela Musa Akyiğit adlı Kazan’lı bir iktisatçıyı topluma hatırlatılmaktadır. Planlı ekonominin yerli bir sürümünü gördüğümüz Akyiğit farklı bir tarih akışında Türkiye’nin Marks’ı olabilecek niteliktedir. Kendisi Osmanlı’yı çöküşe götüren serbest pazar sisteminde hakir görülmüş, ancak çöken ekonomik düzenin yerine kurulan Cumhuriyet himayeciliği, yani devletçiliği esas almıştır.[19]

Rıza Tevfik Türk düşüncesinin önemli bir felsefecisi olarak eserdeki yerini almıştır. Felsefe öğretiminde kilit önemdedir ve Bergsonculuğun ülkemizde yerleşmesini sağlamıştır.[20] Ayrıca Türk şiirini ve halkbilimini de etkilemiştir. Azeri Türklerinden Ali Turan Bey ilk Türkçülerden ve ilk İslami sosyalizm savunucularındandır. Hemen ardından İslamcılığın yenilikçi ve gelenekçi olarak ayrıldığı bilgisi verilir.[21] Ülken bu ayrımı yaparken içlerine kapanan gelenekçileri kınar. Ortaçağ anlayışları, otorite ve çağdaş medeniyete aksi görüşler eserde hoş görülmez.

Yeni İslamcılık anlayışının temsilcisi Afgani, Mısır’da yenileşmenin örneği Abduh ve Hindistan Müslümanlığı için örnek teşkil eden İkbal incelenmesi gereken aydınlardır. İkbal’in kararlı bir düşünce kurmadığından bahsedilir ve İslami modernistlerin genel olarak çağdaş medemiyet ve din ahengi oluşturmak amacı olduğu söylenir. Musa Carullah Rusya’daki İslam’ın sembolü olurken Türkiye’de bu sırada Ahmed Naim gibi gelenekçi olsa dahi yeni düşünceler üretebilen mutasavvıflar vardır. İzmirli İsmail Hakkı’nın Türk düşünürlere felsefi açıdan yaklaşması bu dönemdeki sentez çalışmalarının sembolüdür. İhvan ile Darwinizm ve Kınalızade ile Descartes mukabeleleri bu dönemdeki modernleşme çabalarının anlamlı bir göstergesidir.[22]

Ahmet Hilmi’nin Avrupa felsefesi yorumları felsefe hayatımıza yeni bakış açıları kazandırmıştır. İsmail Fenni Ertuğrul Lugatçe˗i Felsefe gibi Osmanlı Türkçesinde tamamlanmış ilk kapsamlı sözlüğü yazmıştır. Ahmet Hilmi eklektik bir yol izlerken İsmail Fenni panteist görülmektedir.[23] Mehmet Ali Ayni tenkitçi olduğu kadar mutasavvıf bir felsefecidir. Ziya Gökalp İslamcılık, batıcılık ve Türkçülük akımları arasında uyum arayan bir düşünür olarak karşımıza çıkar.[24] Gökalp Ülken’in aradığı düşünürdür. Türkçüdür ve çağdaş gelişmelere kayıtsız değildir. Ali Suavi’ye odaklandığı gibi Gökalp’e de odaklanır. Bu düşünür ayrıca cumhuriyet döneminin resmi değerler dizisi için de kaynak olması nedeniyle önemlidir.[25]

Türkiye'de çağdaş düşünceÜlken İkinci Meşrutiyet yorumlarına devam ederek Prens Sabahattin’i ve talihsiz gidişatı açıklıyor. Sabahattin gibi Nüzhet Sabit de çöküş döneminde kurtuluş için çabalamış ve son bir gayretle halkın ilerlemesine çalışmıştır.[26] Yazar üçüncü bölümü sona erdirirken imparatorluğun sonunu tahlil eder. İmparatorluğun milli bir hüviyeti olmamasını eksiklik addeder. Halkla aydın arasındaki uçurumun kapanmaması ve yenileşmenin halka inmemesi de çağdaşlaşmadaki başarısızlıkların kaynağı olarak sunulmaktadır.[27]

Dördüncü bölüm cumhuriyete geçiş döneminden itibaren düşünce hayatını irdelemektedir. Lütfü Fikri’nin hem imparatorluk hem de cumhuriyet döneminde muhalif olan politik felsefesinden örnekler verilmektedir.[28] Rıza Nur’un aydın görünümüne rağmen cumhuriyet devrimine karşı bir teşebbüste olduğu Ülken tarafından zannolunuyor.[29] Ziya Gökalp’in cumhuriyet dönemini simgeleyen düşünceleri ayrıntılı olarak açıklanmaya çalışılmış ve milli şuurun temsilcisi sayıldığı belirtilmiştir.[30] Gökalp’in toplumbilimsel yaklaşımını psikoloji ie karşılayan Bergsonculuk bu dönemde revaçtadır.[31]

Türkiye’de diyalektik materyalizme ait ilk yayıncılık faaliyetleri Meşrutiyet ile hazırlık, Mütareke döneminde ise yayım aşamasındadır. Aydınlık dergisi ile başlayan tarihi maddecilik Kurtuluş ve Kadro dergileri ile sürdürülmüştür. Hikmet Kıvılcımlı ve Kerim Sadi gibi Marksist yorumcular ve 60’lara kadar gündemde olan sol düşünceler kısaca Ülken tarafından arz edilmektedir.[32] Yusuf Akçura’nın Türk Yurdu ile özdeşleşen anlayışı mühimdir. Osmanlı, İslam ve Türk birliği olan üç siyaset tarzı Türk asıllı partilerin küçük farklılıkları bırakarak birleşmesini ve güçlü bir Türklük şuuru teşekkül etmesini gerektiriyordu.[33] Osmanlı’nın devamının ancak Türk milletine dayanırsa mümkün olduğunu anlamıştı, sonuçta Türk’e dayanan bir devlet de kuruldu.[34]

Türkiye'de çağdaş düşünceÜlken Şemsettin Günaltay, Şerafettin Yaltkaya gibi isimleri modernist ve Türkçü İslamcılar olarak tanıtırken fanatik dinciler dediği kesime karşı çıkmalarını över.[35] Yenilik taraftarı olanların öne çıkarıldığı ve fikir hayatında yer alsa da yeniliği olumlamayanların ihmal edildiği görülmektedir. Mesela Celal Nuri İleri ve Ahmet Ağaoğlu gibi batıcılar ayrıntılı olarak işlenmiş[36] ancak Mehmet Akif gibi yerli ve özgün fikirler Ülken’in dikkatini çekmemiştir.

Konya felsefe çevresi Naci Fikret, Namdar Rahmi gibi felsefeci edebiyatçılar ve Yeni Fikir gibi dergiler üretmiştir. Pragmatizm ve idealizm de serpilmektedir. Gökalp akımları birleştiren bir uzlaştırıcı olarak, Mehmet İzzet ise endüstri toplumunun fikri hazırlayıcısı olarak göze çarpmaktadır. Mehmet Ali Şevki bir aile ahlakı kuruyor ve modern bakış açısıyla Ülken’in dikkatini çekiyor.[37] Peyami Safa devrimin değerlerine sahip çıkarken Baltacıoğlu eğitim alanında öncülük etmektedir. Sonrasında Mümtaz Turhan eğitim, kültür ve psikoloji sentezi yaparak batılılaşmanın eğitim öncülüğünü üstlenmektedir.

Ülken daha sonraki felsefi akımların doğuşunu 1933’teki Üniversite Reformu’na bağlar.[38] Nazi Almanyası’ndan kovulan akademisyenlerin de görev yapmasıyla düşünce hayatı zenginleşmiştir. Cumhuriyet döneminde eser veren düşünürleri sıralarken  Ahmed Hamdi Başar’a önem vermesi yine Ülken’in önceliklerini düşündürür. Başar yenilikçi bir milliyetçidir ve devrim değerlerine sahip çıkmıştır.[39]

Ülken eserini Türk Düşüncesi Nereye Gidiyor? adlı bölümle bitirir. 1940’tan sonra düşünce hayatının çalkantılı olduğunu ve yayınların taraflı olabildiğini söylemektedir. Ciddi bir emek olmadan yayım yapanları ve işbölümü olmadan çalışanları eleştirir. İyi niyetlerini ve temennilerini açıkladığı bölüm gelecek için yol gösterici mahiyettedir.

Kaynakça

  • [1] Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s.ii.
  • [2] Arslan Kaynardağ, Hilmi Ziya Ülken’in Düşünce Tarihi ile İlgili Çalışmaları, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi içinde, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s. xi.
  • [3] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.5.
  • Türkiye'de çağdaş düşünce[4] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.14.
  • [5] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.15.
  • [6] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.70.
  • [7] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.115.
  • [8] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.141.
  • [9] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.183.
  • [10] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.210.
  • [11] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.215˗231.
  • [12] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.245˗266.
  • [13] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.267.
  • [14] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.285.
  • [15] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.287.
  • [16] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.289.
  • [17] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.293.
  • [18] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.299˗305.
  • [19] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.319.
  • [20] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.371
  • [21] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.396
  • [22] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.405˗410
  • [23] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.434
  • [24] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.440
  • [25] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.485.
  • [26] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.503.
  • [27] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.508.
  • [28] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.517.
  • [29] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.522.
  • [30] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.524˗550.
  • [31] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.558.
  • [32] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.567.
  • [33] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.575.
  • [34] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.580.
  • [35] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.583.
  • [36] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.589˗610.
  • [37] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.664.
  • [38] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.691.
  • [39] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e. s.712.

Leave a Reply